Pazartesi, Aralık 31, 2007

Vanilyalı Yoğurt

Böyle şekerli, tatlı tutlu bir şey.. öörgh


Bilenler bilir yemek konusunda hassasım biraz. Yeni tadlara da açık falan değilim. Zaten bir gün içinde sınırlı sayıda yemek yeme hakkım var, onları da bildiğim güzel şeylerden kullanmaktan yanayım. Yeni şeyleri deneyeceğime bildiğim şeyleri adam gibi yerim mottosu ile hareket eden ben kişisinin vanilyalı yoğurtla ne işi olabilir o halde? Yanıt basit: olamaz.

Kendisini yanlışlıkla aldım. Bu memlekette aradığım gibi yoğurt bulmak zor. Yoğurt dediğin ismin yalın halinde güzel olan bir şey. İçine ıvır zıvır niye koyuyorlar hiç anlamıyorum. Ben bunu rafta gördüm ve niyeyse bir an için gözüme çok sade gözüktü. Hatta beyaz bir kutusu bile vardı. O kadar sade ve güzel gözüküyordu ki ben yoğurt bittikten sonra o kabı atmamaya bile karar vermiştim. İçine haşlanmış patates falan koyacaktım. Koleksiyona katacaktım ben onu! Bu saf ve temiz görünüşün altında sakladığı vanilyayı göremedim ben.. Bu yanlışlıklar zincirinin ilk halkası oldu.

Duruma eve döndüğümde de uyanmadım. Orada fark etsem kendisini bu sefer başka bir koleksiyona katabilirdim. Buzdolabımda altı aydan uzun süredir duran nesneler gibi mesela... Olabilecek en son anda fark ettim durumu, ağzıma aldıktan sonra! Tam yemek yapmışım böyle salçalı falan, ekmek banmışım, soğan kırmış onu yemişim ve son hamle vanilyalı yoğurt! Hiç güzel bir tercih değil bence.

İstemeden de olsa yeni bir şey denemiştim ve bu beni hiç mutlu etmemişti. Bu olayın üstüne yemeğime devam edebilecek kadar zevksiz biri olmadığımdan akşam yemeği için ayırdığım günün prime timeını düşünmeye ayırdım. Bu yoğurt ne için üretilmiş olabilir? Çok kolay olmadı bir cevap bulmak. Ama tatlı bir tadı olduğu düşünüp aslında tatlı olarak üretilmiş olabileceğine karar verdim.

Her neyse, daha sonra kendisini akşamları yemek üstüne yedim bir kaç kere. Mesela şu anda yiyorum, güzel be aslında... Hiç fena değil. Demek ki her şeyin bir yeri ve zamanı varmış. Bu sonuca varabildiğim için çok zeki olduğumu bile düşündüm bir an için. Ama bu da vanilyalı yoğurt gibi bir yanılsamadan ibaret!

Sağlıcakla kalın..

PS: Burası çok önemli. Hatta bence tamamen yeni bir yazı konusu. Sütlü tatlılar. Bu memlekette en büyük eksiklik bu. Bence bu tatlıların birazını tatsalar yoğurdu berbat etmeyi bırakırlar. Her neyse, bir önceki yazımda belirttiğim üzere geçen hafta E. 'yi ziyaret ettim. Onunla bayram dolayısıyla bir yere yemeğe gittik. Orada uzun bir aradan sonra kazan dibi yedim. Kendisi en sevdiğim tatlıdır desem yalan olmaz. Üstelik oldukça iyiydi. Uzak muzak ama sırf o tatlı için bile arada bir gitmeye değer. Yaklaşık 200 km'den bahsettiğimi hatırlayınca birden kendimi çok obur hissettim!..

Çarşamba, Aralık 26, 2007

Return of the Karpuz

Yazılarıma uzun bir aradan sonra kaldığım yerden devam ediyorum. Evime de kısa bir bayram tatili arasından sonra geri geldim. Neden ara verdiğimden çok devam etmem önemli bence. O halde hemen başlayalım...

Eve döndüğümde beni tek bekleyenin yalnızlığım olduğunu sanmıştım. Yanılmışım. Listeye açlığında eklenmesi gerekiyordu. Çünkü tatil günüydü ve dışarıda açık bir tek dükkan bile yoktu. Evde ekmek yoktu, üstelik hava da soğuktu.

Tek Tek

Sorunların tek tek çözülmesi gerekiyordu. Sobayı yakarak başladım. Yani soba olsa yakardım tabi yada üşenirdim emin değilim. Klimayı çalıştırdım ben. Soba olsa üstünde kestane de pişirebilirdim. Aslında tavada da pişirebilirim. Kestanenin kendisi olmayınca bunlar o kadar da mühim sorunlar değil aslında. Gerçi bugün olanlardan sonra emin değilim bir şeyin varlığı mı daha kötü yoksa yokluğu mu? Aman yine de ben kestane alayım, canım çekti resmen. Yaparım sobada çıtır çıtır...

Karnımı doyurmak da zor olmadı yani. Ev o kadar da boş değildi. Sucuk, lavaş, zeytin ve kaşar peyniri vardı ki adam olana yeter de artar bile. Ayrıca yeni bir yemek geliştirdim, tarifini not düşmek açısından yazmak istiyorum:
  1. Sucukları dilim dilim yap tavada kızart.
  2. Bir kaç kalın dilim kaşar doğra, tavadaki yağa batırılmış lavaşın arasına 1-2 dilim koy.
  3. Bunu mikrodalgada 10 saniye çevir.
  4. Bunun arasına tavadaki sucuklardan bir miktar at, geri kapat.
  5. 20 saniye daha çevir. Kaşar erimediyse biraz daha çevir.
Budur yani. Tavsiye ederim, oldukça güzel oluyor. Burada karışık tosttan esinlendiğimi itiraf etmeliyim. Ama ondan bile iyi oluyor gerçekten. Bir de tahin-pekmez ile birlikte servis ederseniz tadından yenmez.

Karnımı doyurmanın verdiği enerjiyle çamaşıra da giriştim. Ne var ne yok yıkıyorum yani, her şey yolunda keyifler tıkırında.

Tek sorun mutfağın tabanına biraz bir şey dökülmüş siliyorum onu. 10 dk. sonra aynı şey yine orada yine siliyorum ama bu sefer biraz işkilleniyorum da yani. 10 dk. sonra aynı şey yine orada... Böyle sarımsı kötü kokan bir sıvı, acaba nedir nedir nedir? Sıvının geldiğinden şüphelendiğim dolabın kapağını açıyorum.

İlk tepki: hasss, hasss, hasss, hasss****r!

Welcome to my destiny


Yine ben, yine bir mutfak faciası... Dolabın dibinde 2 parmak kalınlığında sıvı, dolapta da yok yok... Sprite'lar mı patladı limonatalar mı? Ne oldu acaba? Ayrıca dolap dolap değil parti malzemeleri mahzeni. Şişe, şişe, şişe, şişe karpuz! Evet karpuz. Yani karpuzmuş. Ben onu dolaptan çıkarırken fark ettim, çok yaşlanmış çökmüş epey. Yarısından çoğu yok. Buhar olup uçmamış, sıvı olup ortalığı batırmış. Kendisiyle çok anılarımız vardı aslında. Bu eve taşındığımızdan beri orada kendisi. Ben onu Haziran ayında falan almıştım galiba, emin değilim. Evimizin adeta bir ferdiydi o, çok üzgünüm ama sinirliyim de! Bu evin hali ne olacak?!

Şans eseri çok alakasız bir yerde bir rulo kağıt havlu bulmam dışında güzel bir olay yok. O da olmasa yandık, her yer kapalı. Bir yandan da çamaşırlar kurutma makinesinde, aklım da onlarda. Neyse yaklaşık bir saat süren zorlu bir çalışmayla temizledim. Limitsiz sıvı, limitli kağıt havlu olmasına rağmen. Üstüm başım battı bir yandan. Hayır işin acı yanı tam çamaşır yıkarken olmaz ki ya. Daha yeni boşalttım kirli sepetini hop yeni malzemeler geldi. Bir sonraki çamaşır kim bilir ne zaman yıkanır, en azından 1 ayı var.

Bu temizleme süresince aklıma gelen gelmeyen herkese sağlam küfür ettim. Bazıları daha çok nasiplerini aldılar ama hiç pişman değilim. Hala kokusu geçmedi. Bir ton çamaşır suyu döktüm, sildim, dolabın kapısını açık bıraktım yok bana mısın demiyor. Yarına koku azalır diye umuyorum.

Bölüm IX : Süvariler ve Buzdolabı

Masal gibi oldu ama gerçek biraz. Süper kahramanım K. yetişti. Daha önce kendisi mutfağı adam etmeme yardım etmişti. Karpuz vakasının üstüne buzdolabını temizlemek için ısrar ediyor. Savul gaddar buzdolabı artık son anların bunlar. Yalnız da değilim ayrıca ulan, destek hemen yetişti! Soğuk da yok artık! Karşımda son kalan bela pislik!

Buzdolabında olduğunu bildiğim fakat uzun zamandır kendilerini göremediğim şeyler arasında, yaklaşık Haziran'da aldığım bir ananas, Temmuz civarı almış olduğum bir miktar limon da var. Uzatmaya gerek yok, buzdolabını temizlemek yaklaşık bir saat ve 3 adet büyük boy çöp torbası aldı. Son kullanma tarihi geçmiş bir sürü ıvır zıvır, onlarca boş yada boşa yakın torba vs. vs. O kadar çok şey çıktı ki, abartısız çöp poşetini taşımakta zorluk çektim. Zaten uzun zamandır aklımı kurcalıyordu, nasıl olur da koca koca ailelere yeten bir buzdolabı sadece ve sadece iki kişiye yetmez diye. Cevabı hep birlikte bulmuş olduk. Olur da sorarlarsa bir bilgi yarışmasında falan verecek cevabım var.

Günün sonunda evin temiz olduğunu söyleyebilirim. Gerçi sinir bozucu ve yorucu bir gündü orası ayrı. Bunu böyle korumak lazım yoksa felaket oluyor yani. Bu lafı söylediğimi annem duysa çok şaşırırdı herhalde. Ama bugün aklıma o da çok geldi. Ben bu yaptıklarımın yarısını evde yapsam bana ne yapardı acaba? Sonum hayırlı olmazdı eminim. Karpuzla birlikte çöpe bile atılabilirdim.

Neyse bu seferlik, artık olmuş bir kere deyip; dersimizi alıp yolumuza devam ediyoruz. Ama bir daha böyle olursa başta kendim tüm sorumluları tek tek yakalar cezalandırırım. Bugün çok güzel bir ceza yöntemi geliştirdim de onu kullanırım. Çürümüş karpuz suyu koklatmak. Böyle bir koku olamaz, olmamalı! Tek problem üretmesi aylar alıyor...

Sevgilerim ve temiz günler temiz evler dileklerimle!

PS:
  1. K. kardeşime tekrar tekrar teşekkürler. Bu kadar yardımı kimse yapmazdı.
  2. E. bu olaylar olurken burada olmaman tamamen senin şansın, ama şansın dönmek üzere! Çekirge bir zıplar, iki zıplar... :p
  3. Bayramınız kutlu olsun. Beni evinde misafir eden diğer E. 'ye teşekkürlerimi iletiyorum. Sayesinde dinler arası hoşgörü yolunda bir adım daha attım :) Tüm dinlerin tüm bayramları kutlu olsun.
  4. Yazı hayatıma(!) dönmemin en önemli sebebi M. ye verdiğim söz. Kendisine içinde bulunduğu dönemde kolaylıklar diliyorum. Ben buradan, olabildiğince ve her zaman destekçisiyim. May the force be with you...
  5. Bu kadar uzun bir aradan sonra bile bu sayfaya göz atan ve ve bu yazıyı buraya kadar okuyan herkese de tek tek saygılarımı sunarım.

Çarşamba, Ağustos 29, 2007

Uçuyorum LA e :)

Bir buçuk iki kadar ay önce aldım bu mesajı arkadaşım V. 'den. (Yazdığı mesajı izin almadan aynen yayınladık bari ismini yayınlamayalım.) Daha başlamadan özür diliyorum bu yazıyı izinsiz yazdığım için. Hoş biz de Ahmet Hakan ile Mansur Forutan ikilisi olmadığımızdan, arkadaşımın evinde dün sabah kimleri gördüm tarzı olaylı beyanatlar pek olmayacaktır bu yazıda.

Kendisi en yakın arkadaşımdı. Yani coğrafi olarak. Şimdi o da diğer pek çok arkadaşlarımın gibi uzaklarda oldu benim için. Ama bir başkası daha da yakına geldi, o da hayatın bana karşı bir nezaketi olsa gerek.

Güle git demek istiyorum kendisine. Yeni hayatında çok mutlu ol da demek isterdim... Ama diyemiyorum, çünkü adam zaten eski hayatına gitti. Hem orada ne kadar mutlu olduğunu ben biliyorum, kendisi biliyor. Diğer bilmesi gerekenler de biliyorlardır eminim.

Burada kaldığı bir sene içerisinde olur olmaz her şart altında görüştük. Kendisinden ileri sürüş teknikleri aldım. Kabul etmeyelim ikimiz de çok korktuk ama ben kendi adıma epey de eğlendim. Kendisiyle ortak olarak inandığımız bir şey var o da kader ortaklığı yaptığımız. Bugüne kadar pek çok defa kanıtlandı bu. Ya bir şeyi beraber yaptık yada dünya bize zorla beraber yaptırdı. Ben böyle hissediyorum, ondandır pek ayrı gayrı da olmadı aramızda. (İkimiz de yolun ortasına devrilmiş ağaca saat yüz küsür kilometre ile yaklaşırken, çıkar çatışmasına vakit bulmak epey zor oluyor.) Kısacası biz güzel anlaştık güzel de anlaşıyoruz, ne diyeyim nazar değmesin.

En son onu bir fotoğrafta gördüm. LA'de çektirmiş. (Kilo ver!) Son kez de geçenlerde bir emailleştik, dertleştik. Uzak da olsak bazen bir metre yakınımızda olanlardan daha yakınız. Böyle düşündüm, emaili görünce.

Her neyse, zafer bayramına da bir kaç gün kaldı şurada. Kendisinin zafer bayramını ama özel olarak onunkini defalarca kutluyorum. Nica yıldönümlerini sağlıcakla, beraber kutlamak dileğiyle, güle güle V. yolun açık olsun...

Salı, Ağustos 28, 2007

Bulaşık Makinesi Üzerine

Bulaşık makinesi üzerine güzelleme yazacak halim yok, ama fırsatım olsa onu da yapmak isterim. Bu, bir çeşit tecrübe aktarımı denemesi. Ne tecrübesi, altı üstü bulaşık makinesi demeyin. Öyle olsa ben bunları yazacak noktaya gelmezdim.

"Yeni evimde bulaşık makinesi var." sanırım başlı başına saçma bir cümle. Sadece saçma olduğu için bile güzel. Giriş kısmı önemli değil aslında. Bulaşıklarla mücadelede etkin olan bu silaha sahip olmam henüz çok yeni. Heyecanım bu sebepten...

Öncelikle güzel bir alet. İki haftalık kurumuş bulaşığı bile yumuşatabiliyor. Sonra bir de el de yıkayınca pek güzel oluyor. Ama buraya kadarkiler benim önceden bildiğim şeylerdi zaten şimdi yeni neler öğrendim onu anlatayım.

Tencereler ters ters...

Neden tencereleri ters koyarlar bulaşık makinesine hiç düşündünüz mü bu konuda? Ben de daha önce düşünmemiştim. Zaman geçirmek için daha eğlenceli şeyler biliyorum da ondan... (Privateer II: Darkening !!) Tabi siz normal bir insan evladı olarak düşünmemiş bile olsanız en azından diğer insanların yaptığı gibi yapmış olmalısınız. Yani her şey ters ters... Tencereler, tavalar hepsi biraz hüzünlü hepsi biraz buruk. Ben öyle yapmadım. Çünkü bunun önemli bir şey olabileceği aklıma gelmedi.

Görüldüğü üzere pratik zekada pek nadir bende. Tepede bir pervane, pervanede delikler var, aletede hortum bağlı. Lassie bize bir şey anlatmaya çalışıyor ama du bakali n'olacak. Her neyse, bağlayalım sözü... Bu alet çalıştı etti bir güzel de durdu. Yıkama programını sonlandırmış bile olabilir. Açtım böyle kapağını, yüzüme doğru böyle sıcak bir buhar çarptı. Bende bir mutluluk hissi. Her şey tertemiz. İşte yine, yeniden!

Tasarruf mu acaba?

Ama o da nesi? Bütün tencereler, olmuş sana kova. Ağzına kadar deterjanlı su dolu hepsinin. O an ben de şimşek çaktı. Demek bundan ters koyuyoruz biz bunları. (Tabaklar ise yan yan.) Tamam da o zaman şimdi bizim bardakların içi su dolmasın diye sadece dışlarını mı yıkıyoruz? Ben orayı tam anlamadım. Bardakların yıkanmasına alışık olmadığım için üzülmedim pek.

Şimdi bu su belki bir tasarruf tedbirinin sonucudur diye geçirdim aklımdan. Gelecek yıkamada tencereyi aynen öyle koy, bu biriktirilmiş su da işe yarasın. Pek mantıklı gelmedi. Bu fikirden hemen vazgeçtim.

Şimdi arif olana bu hikayede bir tecrübe mevcut. Kullanmanızı, başkalarının hatalarından ders almanızı tavsiye ederim. :p

Cuma, Ağustos 24, 2007

Ne Dinliyorum? Nelly Furtado

Merhabalar... Farkındayım bu ne dinliyorum zımbırtısının cılkı çıktı hafiften. (Ama dinliyorum, hem de burası benim blogum!) En azından bir müddet için bu son olsa iyi olur. Sonuçta bütün youtube'u buraya eklemenin de kimseye bir faydası yok.

Bu sefer formatı biraz değiştiriyorum. Çeşit olsun maksadıyla değil. Aklımda bir kaç şarkı vardı, radyo da sürekli dinlediğim. Hangisini eklesem diye bakarken bir de ne göreyim... Aaa hepsini aynı kız söylüyor. Ne kadar yürekten dinlediğimi de buradan anlayabilirsiniz, 3 ayrı parçada aynı sesi 3 farklı insan sanmak... Takdir edersiniz kolay değil.

Kendi Top 3'üm olacak şekilde veriyorum.

3 Numara - Give it to me
Bunda sadece "featuring" gerçi.

2 Numara - Promiscuous

1 Numara - Say it Right


Bir de bonus track ekliyorum; listeme giremese de güzel. Çok eskilerden... Sürpriz olsun diye bu link, embedded değil. :)

Siz ne dinliyoursunuz sahi? Olur da yorum yazacağınız tutarsa ekleyiverin youtube linkini bir zahmet...

Hoşçakalın.

PS: Youtube bu videoları telif hakkı ihlali olarak değerlendirip nasıl kaldırmıyor? Hayretlerimi sunmak istiyorum...

Perşembe, Ağustos 23, 2007

Ne Dinliyorum? KT Tunstall - Suddenly I See

Sevgili kardeşim M. 'den de aldığım gazla, ve de ADSL'in hızının 4 katına çıkması şerefine(!)...



PS: KT'nin sahne performansı süper... Bir şarkısını da mutlaka öyle dinleyin!

Ir77's Labs - 2

Uzun bir aradan sonra yenilikler ile tekrar karşınızdayız. Neden uzun sürdü, diye soracak olursanız. Ee bunun tasarımı var, yapması var, test etmesi var... Tek kişilik mühendislik ve pazarlama ve yönetim takımı ile ancak bu kadar oluyor diye saçmalayarak cevap veririm.

Fazla zorlamadan neler yeni kısaca listeleyeyim.
  • Sağ tarafa etiketler kısmı eklendi. Bunun teknik olarak ne kadar gıcık olduğunu bilen bilir. Bin türlü numara ve kirli oyun ile oraya sonunda koyduk etiketleri. Teknik bir açıklamaya girmeyeceğim ama isteyene yardımcı olabilirim. (Özelden mesaj atın :)). Blogger'ın kendi etiket sistemi olmadığı için belli başlı problemleri var, biliyorum. Zaman içinde çıktıkça düzelteceğiz artık. (SP1, SP2, SP3, SP4, BOM!)
  • Arşiv menüsü eklendi. Sağda arama kutusunun olduğu bölme biraz genişledi. Hem gittikçe uzuyan arşiv içinde bir şey bulmak zor olmaya başlamıştı. Hem de en yeni en başta (FIFO ;)) şeklinde bir sıralama daha işlevsel olur diye buraya bunu ekledim.
  • Yine aynı yere daha gelişmiş bir RSS feed üyeliği ve bookmark düğmeleri eklendi. Artık herhangi bir RSS okuyucuya kolayca bu blog'un üyeliğini ekleyebilirsiniz.
  • Başlık (Ir77's) tıklanabilir bir bağlantı oldu, blog ana sayfasına yönlendiriyor.
  • Kendim için gerekli bir kaç ufak teknik değişiklik oldu, ama burada belirtmeye gerek yok sanırım...
Şimdilik olan biten bu kadar.

Emeğe saygı dileklerimle :p, hoşçakalın...

Salı, Ağustos 21, 2007

Ne Dinliyorum? Roxette - Listen to your heart

Oldukça eski bir şarkı ama bu aralar çok dinliyorum, ayrıca çok da güzel!

(Burada ilk defa bir video post ediyorum, heyecanlıyım!)



PS: Yorumlarınızı beklemiyorum. :p

Cuma, Ağustos 17, 2007

Saying goodbye to my dear email address

I currently have more than 15 email addresses. But how many of them I use daily, only a few. The ones I check daily are only 3 (now 2), weekly 4, irregulary 3, never 5-10 or more?? :)

I lost one of my email addreses. :( The one I used to check every 5 mins. I was thinking that I was more accesible with email rather than a phone. And what happened, my account is just closed down. I hope you are not naive enough to think I dropped it in the street. :p

Instutional emails last as long as you are there. They are not for free. (Remember, there is no free lunch!) I guess this is the problem with these kind of domains. It is better to use some free web service instead of an email connected to some instution. (Big news, Hotmail will be offering 5GB service soon. If you are one of their old customers like me I am sure you will be very happy 2MB->25MB->250MB->1GB->2GB->5GB! Sounds good...)

Smartly I was aware of the fact that one day it would be closed. Because of that I have not used it too widely, out of that network.

Anyway, bad news comes like 3 months before account closing date. They told me they will close it soon, I would better forward my emails. (Of course, even forwarding does not work after my account closed. Should I still call it my (: ). I have not done anything until last week. Finally I have send my contacts my new email address. (Actually my oldest email address, my dear Hotmail address.)

Well, I think if you read it does not sound like a sad story but it is sad for me. Show some respect to my pain :p.

For those of you, who always looks for something significant to read. Moral of the story is, losing an email address is not the end of life. Go get free email address and enjoy your new happy life. And you will get much less spam email in an introductory period of ~1 month. Sounds like introductory 0% APR :D. And the best part is you do not even have to pay me for my advices... :)

PS: Farewell my dear ...@...dot...

Perşembe, Ağustos 16, 2007

Free Licensed Software!!

Anybody does not like the idea in the title? They do not need read further but for everybody else...

I have found out a totally new way of advertising non-free software. I think which is far better than shareware, trialware, crippleware etc. for the end user.

First check this site out, I am sure you would grab the concept fairly quick. But assuming that most of you would be lazy, here what it is.

They publish one software everyday and you can download and install it during that day. (They have an activation mechanism to check for the time.) The software could be anything but something normally sold for real money. Of course you are not getting any support or upgrades but you are getting the full version in a perfectly legal way.

So, what is the deal? Why a software maker would like to freely give away her program? What is the limitation? Limitation is 24 hours. After 24 hours you are no longer able to install the program. If you uninstall, your system crashes, you change your computer etc. you cannot install it for free again. In that case you go and buy. Or maybe you like the program so much you would like to buy some other titles from the same programmer. It is mutually beneficial as you can see. Thinking that, you are getting the software for free and you do need to uninstall.

They publish "free" games also, on weekends. If you want to spend some time on weekend you can give them a try. (I already tried Ice Cream Tycoon. It proved that I cannot even manage the smallest business! :( )

I hope you enjoy it. And here you can check what they give out today :


Cuma, Temmuz 27, 2007

Ne Dinliyorum?

Uzun bir aradan sonra ses veriyorum. Buradayım. Anlatacak çok şey var ama yazacak kadar heyecan yok.

Neden yazamıyordum uzun zamandır... Paragrafa girerken fark ettim ki aslında hesap vermek de istemiyorum. Oldu işte bir şeyler. Taşındım, daha ne olsun ki zaten. Hayatımda ilk defa yaptığım bir şey, zormuş da hani.

Konunun özüne dönersek Red Elvises dinliyorum. Bir kaç parçalarını ve biraz dağınık bilgiyi burada bulabilirsiniz.

Nasıl oldu? KZSU'da rasgele duymak suretiyle. Aklımda kalan üç beş kelime şarkı sözünden şarkıyı, şarkıdan grubu, gruptan bu siteyi buldum.

Siz neler dinliyorsunuz peki, gibi bir soruyla da bitirmek istiyorum. Bayık başladım bayık bitiriyorum!

Pazartesi, Haziran 04, 2007

Ne Dinliyorum?

Evet uzun bir aradan sonra yeni bir ne dinliyorum yazısı daha. Ama bu sefer ki bambaşka son 5 gündür, günde 10 defa civarı dinliyorum bunu. Büyük olasılık kısa bir süre sonra sıkalacağım ama neyse artık.

Huzurlarınızda :

Sarah Connor - You Are My Desire (Naughty but Nice)

Kendisi güzel bir Alman abla lütfen diğeri ile karıştırmayın.

Ayrıca bu şarkısını çok beğendiğimden, hatta gördüğüm herkese de bir şekilde dinlettiğimden albümünü dinlemeye karar verdim. Bence albümü o kadar iyi değil, o da ayrı bir mesele.

Son olarak, bu şarkıyı ilk defa Burhan oynarken dinledim (Avrupa Yakası 126). Yani, ben bu melodiyi nereden hatırlıyorum diyorsanız da, işte oradan.

İyi dinlemeler.

Perşembe, Mayıs 31, 2007

Mayıs Hakkında

Haziran'a yaklaşırken aklıma geldi yine, baharın ve yılın en sevdiğim ayı Mayıs'tır. Bu tercihim için hiçbir sebebim olmadığı gibi kendimi açıklama yapmak zorunda da hissetmiyorum. Ama daha normal bir insan gibi gözükmek istediğim zamanlarda kullanabileceğim pek çok bahanem var.

Mesela, kendimce önemli tarihler hep bu ayın içine denk gelegelmiştir. Belki de bu ay içinde olan her şey benim için önemlidir. Doğanın da bu ayı sevdiğini söyleyebiliriz. Öyle olmasa bu kadar güzel olabilir miydi penceremin dışındaki hayat şu güzel günlerde.

İnsanları daha bir fazla seviyorum Mayıs'ta, hele kendimi en çok seviyorum(!). Bak bunun sebebini de bilemiyorum işte. Garip bir şey bence...

Dışarıda bir masada oturarak yemek yemek için de en güzel zamandır. Nisan soğuk olur, Haziran'sa sıcak. Mayıs'ta ise hafif esinti olur, güneş bana gülümser.

Mayıs gençtir ayrıca. Bahar yorgunluğu falan olmaz bu ayda. Yazın rehaveti hiç olmaz. Kıpır kıpır olur insanın için, mutlu olur neşelenir.

Abartıyorum farkındayım, ama ne yapayım seviyorum işte... :)

Hayat güzel, Mayıs güzel; iyisi mi keyfini çıkartın...

Çarşamba, Mayıs 23, 2007

- 24 -

Arayan, soran, kutlayan mesaj gönderen, duvara yazı yazan, email atan, kart gönderen, mum üflerken yanımda olan, yemek ayarlayan, yemeğe gelen, sürpriz yapan, unutmamış gibi yapan, unuttuğuna üzülen, iyi ki doğdun diyen, sarılan, öpen, el sıkan, mum diken, mumları yakan, dilek tut diyen, fotoğraf çeken, yanımda olan, yanımda olamayan, yaşlandın iyice diyen, gününü şaşırmayan, geç de olsa hatırlayacak olan,

beni seven

herkese tek tek teşekkürler.

Ahmet :)

Cuma, Nisan 06, 2007

Gelecekte gökyüzünde neler olabilir ?

İşte bir istekle daha karşınızdayım. Ruh halim karışık, istekse bir o kadar güzel. İnsanın hayal gücünü zorlamak için ortaya atılmış adeta. Birlikte düşünelim bakalım: Neler olabilir gökyüzünde, gelecekte?

Tekno-Gökyüzü

Biraz hayal gücümüzü falan bir kenara atıp, şöyle en teknik haliyle ve basitçe düşünürsek. (Böyle yapanlara mühendis mi diyorlardı?) Gökyüzünde uydular olacaktır hem de çok fazla miktarda. İş belki kişisel uydular düzeyine kadar bile inebilir. Uzay yolculuğu daha geniş bir kitleyi ilgilendirecektir. Üstelik uzun uçuşların, atmosfer üstü yüksekliklerde gerçekleştirilmesi de mümkün. Bu da gökyüzünde daha fazla insan yapımı alet göreceğiz demek. Casus uydular, casus uçaklar, insansız gözetleme araçları da dahil.

Biraz daha orta uzun vadeye bakacak olursak, uzayda insan kolonileri de olabilir. Düşünsenize Ay'a hatta ve hatta Mars'a kurulmuş bir insan kolonisi. Haaa, ne yaparlar orada, ne yer ne içerler bilemem ama gelecekte gökyüzünde olabilir bunlar.

Gerçi bu şimdiye kadar saydıklarım gökyüzü tanımı içine girer mi bilemem. Gökyüzü nedir peki? Gökyüzü belki de bakıp da görebildiğimiz yer kadardır. Bilemem. Herkesin gökyüzü farklı farklı bence. Benimkisi çok uzaklara kadar uzanıyor ama.

Uçuyorum kuşlar gibi, özgür değilim.

Belki çok uzak olmayan bir gelecekte uçan küçük arabalarımız olur Jetgillerdeki gibi. İşe gideriz biz onlarla. İnsanlar bir gün kendilerine kanat takmayı bile başarsalar, kanatlarını özgürce uçmak için kullanmazlar, kullanamazlar. Belki de onun için kanatlarımız yoktur kim bilir?

Bence daha güzeli Geleceğe Dönüş serisindeki filmlerden birinde görülene benzer uçan kaykaylarımızın olması. Suyun üstünde gitmeseler de olur benim için. En azından kaykay, zevk için var olan bir şey.

Demem o ki, çeşitli şekillerde uçan insanlar görebiliriz gökyüzünde. Hem de dog fight vs. gibi can sıkıcı şeyleri düşünmemize gerek kalmadan. Çok çok trafik sıkışıklığı bir de tehlikeli sürücüler, o kadar da olur canım. Ne demek istediğimi sanırım Beşinci Element yada Azınlık Raporu filmlerinin trafik sahnelerine göz atarak anlayabilirsiniz.

Evet, bak burası çok ciddi. Elime ilk fırsat geçtiğinde alacağım şöyle tek motorlu bir şeyle, ben de uçacağım. Yani beni de görebilirsiniz gökyüzünde, gerçi bu sizin için eğlenceli bir şey olur mu bilemem. Çok hoşunuza gitmemiş bile olsa, ben de isterem diyorum başka da bir şey demiyorum.

Haydi Abbas vakit tamam

Belki de çok çok uzak bir galakside gökyüzünde iki tane ay olabilir. Hatta daha fazla da olabilir. Çok da güzel olur. Düşünsenize yıl 2417 falan, insanlık olarak dünyayı bitirmiş Alpha Centauri'ye yerleşmişiz. Bir yandan iç savaşlar, bir yandan uzaylılarla savaşlar. Ama iki tane ayı var gezegenimizin, hem de pek güzeller. Aydede de güzeldi ama bunların da geri kalır yanı yok hani.

Çok agresif bir hayal oldu aslında savaşlar falan. Boşverin siz savaşları, ben size bu hayalin akşamcı modunu anlatayım. Şimdi misal biz Heybeli'de her gece mehtaba çıkarken en az iki alternatifimiz olacak. Üstelik dolunay da daha fazla gözlenebilecek. Ve haliyle yakamoz da... Abbas'ın işi ise biraz zorlaşabilir. O kadar aya işin gücün yoksa tek tek erken çıkmaları için haber sal.

Karanlık, simsiyah ve umutsuz

Çok mu garip geldi. Halbuki bence en gerçekçi olasılık bu. Gelecekte gökyüzünde sadece derin bir karanlık görebiliriz. Doğayı bu hızla tahrip ederken, bir gün dünyayı güneş panelleriyle çevirmek zorunda kalabiliriz, ya da atmosferin en altında yeni bir is katmanı oluşabilir kim bilir. O zaman gökyüzünde hiç bir şey göremeyiz sanırım.

Gerçi hiç bir şey göremememiz hiç bir şey olmayacağı anlamına da gelmez. Güneşten enerji toplamaya yarayan, ve bizi zararlı ışınlarda koruyan kalkan benzeri şeyler olabilir. Bu güneş enerjili su ısıtma sistemleri gibi, ama çatı yerine gökyüzüne yerleştirmişiz sadece.

Ya da insanlar olarak toptan yeraltı sığınaklarında yaşamak zorunda kalabiliriz. O zaman da gökyüzünü çok çok kameralarla falan görürüz. Ama eğer öyle bir şey olursa kimse bu yazıyla daha fazla ilgilenmez zaten. Öyle ya yeryüzünde ne olduğunu bile bilemeyebiliriz, kaldı ki gökyüzü...

Toparlıyorum, sabır lütfen

Elimden geldiğince yazdım bir şeyler. Hep dediğim gibi umarım istek sahiplerini mutlu etmişizdir. Ve bu kadar yazı yazmamın mükafatı olarak bana bir istek hakkı verirseniz, gökyüzünde gelecekte umut olmasını isterim başka da bir şey değil.

Pazartesi, Mart 05, 2007

Ir77's Labs

Güncelleme (9 Mart 2007) :

  1. Blog'a Google araması ekledim, kendisini sağda bulabilirsiniz. Sadece blog kısmında değil bütün sitede arıyor ve bence epey kullanışlı oldu.
  2. Blog kısmına Snap Preview desteği ekledim. Bu benim için de yeni bir şey oldu. Ama kısaca şöyle çalışıyor, eğer bu blogda ahmetaltay.net harici bir yere bağlantı verirsem, bağlantı yazısının hemen sonunda küçük bir simge çıkıyor. Eğer fare ile onun üstüne gelir yarım saniye kadar beklerseniz, o bağlantının küçük bir önizlemesini görebiliyorsunuz.




:) Yok artık Google Labs, YouTube Labs bunlara rakip olmak gibi uzaktan yakından bir amacım yok ama elimden geldiğince neler oluyor bitiyor ve neler yeni olabilir üzerine kısa bir yazı yazmak istedim.

Madde madde gidelim efendim gerçekçi olsun:

  1. Picasa destekli resim galerileri ile daha zengin bir içerik sunmak. (İyileştirilmiş kullancı deneyimi desem daha mı hoş dururdu? :p) Bu konuda en büyük çekincem, bu sitenin içeriğini elimden geldiğince kendi bilgisayarımda yerel olarak yedekliyemiyorsam rahatsız oluyorum. Ayrıca resimleri paylaşmak fikri de hoşuma gitmiyor, bakalım artık.
  2. Google Apps'e yakında bakıyorum bu aralar. Eğer bu site için uygun bir şey bulursam ekleyeceğim. Ama bu uygulamalar daha çok kullancı kitlesi olan web sitelerine hitap ettiği için buraya pek uygun değiller. (Yine de kendi emaillerimi gmail destekli hale getirmek kendim için hoş bir fikir olabilir.)
  3. Siteye ve blog'a google araması eklemek. Bu sanırım artık gerekli bir şey olmaya başladı.
  4. Deneysel olarak bir wiki kurdum. www.ahmetaltay.net/wiki adresinden erişebilirsiniz. Dediğim gibi şu an sadece deneysel. Öncelikli amacım, buradan bu işi 11fenc grubuna kaydırmak. Ama tabi bunun için teknik problemlerden önce çözülmesi gereken alakalı alakasız pek çok başka problem var. Yine de bu wiki işlevsel ve kullanıma hazır. Lütfen gidip değiştirmekten çekinmeyin, kafanıza göre takılın. Ama gelecekte de orada olacak mı henüz karar vermedim. Belki de kişisel not defterim olarak kullanabilirim.
  5. Blogger'ın etiket desteği ile mutlaka ilgileneceğim ve öncelikli amacım yan tarafta etiketlere göre bir sıralama eklemek.
  6. Giriş sayfasında bir tasarım değişikliği ve siteyi saran Flash animasyonlarını yenilemek/azaltmak/iyileştirmek...
Şimdilik bunlar var aklımda. Elimde değiller ama aklımdalar, bakarsınız bir gün hayata da geçerler. Kendimce altın kural olan önce içerik sonra biçim felsefesinden fazla uzaklaşmadan elimden geldiğince yenilikler yapabilirim, yapmayadabilirim.

Başka bir yazıda -değişik bir biçimde bile olsa- görüşmek üzere...

Yağmur ve Bulut Resimleri

Çok parçalı bulutlu bir yazı olacak galiba... Ama elden ne gelir, bir istek bu. Yağmur resimleri ve bulut resimleri Şubat ayında bu siteye en çok yönlendirme gönderen iki arama metni. Yani benim için istekler. Ayrıca daha da ötesi uzun zamandır bir okuyucum bana sitemdeki bulut resimleri ile ilgili bir yorum gönderdi, bu da benim için motivasyon sayılır değil mi :) (Tesekkurler N.)


Anlaşılan bulutlar ve yağmur insanların ilgisini bu ara epey çekiyor. Sizce de garip değil mi aslında? Kaldırıyorum kafayı bakıyorum yukarı.. Yok, pek de güneşli bir gökyüzü yok, güneşi özlemek daha gerçekçi olmaz mı? (İtiraf ediyorum, bu cümleyi simüle ettim; bugün gökyüzünde sımsıcak bir Mart güneşi vardı!)

İnsanların ruh haliyle mi ilgili acaba aradıkları resimler, yoksa sadece bulutları sevdiklerinden mi böyleler? Ben severim bulutları mesela... Bulutların, bana göre en güzel yanı ne acaba? Gökyüzünün bir parçası olmaları olabilir belki... Sizce de gökyüzüne ait her şey güzel değil mi? Kar taneleri de güzel bulutlar da güzel, belki de bize verdikleri hisler güzel. Yok artık hislerinize tercüman olmaya da kalkmayacağım ama hatırlamaya çalışın lütfen. Belki bir iki küçük ipucu hatırlamanıza yardımcı olabilir : sozsuzluk, saflık...

Bulutların hayallerimize sınır getirmeye çalışmaması da güzel bir şey. Aynı bulutlara bakıp farklı farklı hayallere kurabiliriz. Mesela aşağıdaki diyalogu çocuksanız arkadaşınızla, çift kişlikliyseniz kendinizle kurabilirsiniz :

- Buzdolobı gibi olan bulutun yanındaki melek ne güzel değil mi? -smiley- -smiley- - smiley-.
- Tosbağa o!
- Ya olur mu? Dikkatli bak biraz, bak hale var kafasında, şu da gövdesi bacakları da burada, kaplumbağa mı şimdi bu?
- Öyle.

Görüldüğü üzere birinci karakter çok konuştuğu için, ikinicisi ise ters bir yaradılışı olduğu için sevimsiz karakterler, bu sebepten kendimi bu örneği hiç vermemiş sayıyorum.


Bulutların hareket ettiğini bilmek de bana zevk verir. Yavaş yavaş süzülürler böyle. Hiç aceleleri olduğuna şahit olmadım. Hem böylece kimseye de ait olmamış olurlar. Misal senin bulutun benim bulutum diye bir kavram yok ama senin araban benim arabam var. (Araba tabi karşılaştırma açısından uygun düşmedi ama o ayrı mesele.) Ben güzel şeylerin sahibinin olmamasından hoşnutum işin açıkcası. Şimdi bu bulutlar para ile satılan bir ürün olsaydı, ya çok pahalı olurdu, yada ucuz bile olsa pratik bir faydaları olmadığından kolay kolay almak istemezdik. En iyisi güzel şeylerin herkesin olması. (Bu paragrafta telif haklarına karşı da ince bir mesaj verdim ama çok ince olduğu hissine kapıldım, böyle gözünüze sokayım dedim(!))

Bulutların en acı tarafı nedir peki? Vefasızlık... Onlar bir kere çekip gittiler mi, biz başka bulutlara bakarız bizim bulutlarımıza da başka insanlar bakar. Arkadaşlık gibi bir şey galiba bu da, hayatın gerçeği. Onlar da bugün var, yarın yenileri var... :(

Umarım istek sahiplerini bir miktar mutlu etmişimdir, elimden geldiğince düşündüklerimi aktararak. Yeni isteklere de her zaman açığız... Yine bekleriz efendim.

Saygı ve sevgilerimle,
...

PS: Yazıyı tekrar okuduğumda fark ettim ki yağmur ile ilgili pek bir şey yazmamışım yada resimler ile ilgili. Başka bir yazıya diyelim artık, ne yapalım...

Cumartesi, Ocak 06, 2007

Hayatından Çıktıklarım

Mütemadiyen yapıyorum, çıkıyorum birilerinin hayatından.

Şu an bile oluyor bir yerlerde, uzakta. Gözden ırak gönülden de ırak meselesi değil sadece bu. İnsanlar hayatlarına devam ediyor bensiz, farksız. Üzülüyorlar, kaybediyorlar, mezun oluyorlar, neşeleniyorlar, dağıtıyorlar hep aynı; iş paylaşmaya geldiğinde ben yokum orada.

Ne olacaktı ki başka? Hayat belki donsaydı bir buçuk yıl kadar önce herkes için o zaman problem olmazdı. Ben yine gelişme gösterememiş olurdum ama herkes için de aynı olurdu, curveden yırtardım.

MSN, Skype, E-mail bunlar ile arkadaş mı kalınır insanlarla. Şöyle bir dışarı çıkmak lazım, sohbet etmek lazım, Ali Kırca'nın dediği gibi hayatı paylaşmak lazım.

İnsanların hayatından birden çıkmak diye bir şey yok tabi. Hafif hafif kopuyor bağlar. Önce sadece merhaba dedikleriniz sizi cep telefonlarından siliyor. (Simüle ediyorum.) Onlar çok önemli değiller gerçi. Sonra arkadaşlarınız sadece merhaba dedikleriniz oluyor. Yakın arkadaşlarınızla da artık eskisi kadar yakın olmuyorsunuz. Eee nasıl olasınız ki, uzaktasınız. Bu böyle zincir halinde gidiyor.

Gerçi burada bir detayı atlattığımı kabul ediyorum. Bazı insanlarla böyle 5 dk için bile bir araya geldiğinizde her şey bir anda eskisi gibi oluyor. Yada bana öyle geliyor ama oluyor oluyor...

Belki de bu uzakta olmak filtre gibi bir şeydir, sadece gerçek dostlarınızı bulmak için.

Pollyanna Whittier


Hoşçakalın.

PS: Blog'u da kimse okumuyor artık. Abi kesin bütün arkadaşlarım terk etti beni. N'oluyor ya?

Perşembe, Ocak 04, 2007

Kumsala Yazı Yazmak İstiyorum

Bu yazıyı istek üzerine yazıyorum. Yani, bir çeşit bu başlık bana bir peçete üstünde yazılı geldi ama kimden geldiğini bilmiyorum. Birisi bu dört kelimeyi aratmış internette ve tesadüfen bu web sitesine gelmiş. Daha önce pek çok beklenmedik arama metni ile buraya gelen olmuştu ama bu seferki ilgimi çekti. Bu arkadaş bir daha buraya gelir mi? Sanmam ama, biz müşteri memnuniyeti adına üzerimize düşeni yerine getirelim yine de...

Bir şeyi yapabilmek için öncelikle olumsuz faktörleri ortadan kaldırmak gerekir. Kumsala yazı yazabilmek için öncelikle bir kumsalda olmanız gerekir. Daha sonra başka bir şey gerekmez aslında. Eğer biraz çekingenseniz belki biraz cesaret gerekir ama çekinecek bir şey yok bence.

Kumsala yazı yazmak çocukca bir zevk, güzel yani. Böyle deniz, güneş, kum ortamlarında da herkes biraz çocukluğuna döner onun için utanacak sıkılacak bir şey yok bence gönlünüzden geçtiği gibi oynayabilirsiniz kumlarla... Hem siz zaten yazmak istediğinize göre bence yeterince çocuk neşesine de sahip bir insansınız.

Kumsalda olmak işine gelince... O iş bazen biraz çetrefilli olabiliyor gerçekten. Misal ben alakasız bir yerde olduğum için yakınımda güzel kumsal yok. Olanlar da felaket soğuklar. Böyle botlarla kumsalda yürümek de zevkli aslında ama çıplak ayakla daha güzel oluyor bence.

İnsan ilk başta biraz düşünüyor tabi... Ben de düşündüm, şimdi botla kumsala çizgiler çizsek, bunun içine kum dolmaz mı vs. diye? Halbuki çok lüzumsuz bir düşünce. Kum temizlenir ama kumsala yazı yazmak fırsatı gitti mi gider. Yaz onun için hiç düşünme bence.

Şunu da alakasız bir not olarak düşmek isterim ben kumsalda kumları kazıp, su çıkarma işini daha çok severim. Hala büyük bir heyecanla yapıyorum bu işi. "Acaba suyu bulabilecek miyim?" Komik ama eğlenceli... Ama bu iş için bak küçük bir çocuk gerekli hakkaten. Yoksa dalga geçerler adamla, bu yaşta yaptığı işe bak diye.

Sevgili istek sahibi, tamamen atmasyon gücüme dayanarak senin hakkında tahminler yürütmeye başlıyorum, alınma lütfen. Tatil yapmayı özlemişsin sanırım. Zaten arama kriterin bir şeyin aramak amacından çok dilek amaçlı... Google sana bu konuda yardım edemez, zor yani. Tavsiyem biraz kendine vakit ayır. Kumsala yazı yazmak zorunda değilsin illa ama özgür olduğunu hissettiğin başka şeyler yapabilirsin. Ne bileyim bir hafta sonları çok uyuma mesela, onun yerine balığa çık yap bir şeyler artık. Umarım bu yazıyla isteğine uygun bir şey çıkarmışızdır.

Ayrıca, bu yazıyla birlite yayınlanan ve yayınlanmayan (yazdım ama yayınlamıyorum, bencilim.) yazıların toplamı 100 etmiş oldu bu blog için. Dalya dedik bir çeşit. Artık nice dalyalar demek dileğiyle hoşçakalın :) diyelim.

Sağlıcakla...

PS: Bu istek işi hoşuma gitti. Bir çeşit kompozisyon sınavı gibi. Ara sıra tekrar edebilirim yani. Artık bakalım... :)

Çarşamba, Ocak 03, 2007

New Years Resolution

I have heard so many resolutions for 2007 so that eventually it became very tempting for me to prepare one for myself. The problem is, I do not have a list ready in my hand. I have to think and write at the same time.

I am not sure if we have sth. similar in our culture. At least I do not know... We also make wishes for new year but preparing a list is too much.

I do not believe that I will intentionally try to achieve any of these... anyway let's begin.

My 2007 Resolution:
  • Tidy up my desktop, real life desktop.
  • Buy a faster computer.
  • Visit i new cities. (i=2, seems reasonable ??)
This should be enough for a short year! I still believe this is nothing but wishful thinking.

I hope all (at least most of) your wishes come true for this year.

Cheers and have a happy new year.

Salı, Ocak 02, 2007

Hoşgeldin 2007 :p

Başlık çok mu klişe oldu nedir yaw? :D

Her neyse mevzu değil zaten. Yazıyı okuyan herkeste hafif bir akşamdan kalmalık olacağından kimsenin tınacağını zannetmem...

2007'ye nasıl girdim? Eminim merak edenleriniz vardır. Olmadığını bilsem de, anlatmak istiyorum. 2 dk. izin verin lütfen :)

Öncelikle 2006'ya girdiğimden çok daha güzel girdim. Şehre gittik. Şehir meydanındaki kutlamalara katılmaktı amacımız ama çok kalabalık olduğu için vazgeçtik bundan. Tamam itiraf ediyorum, bulamadık kutlamaların olduğu meydanı.

Bar hoping yapmadıysak da semt hoping yaptık diyebilirim. Önce Market St. etrafında turlayıp havayı kokladık. Pek havası yoktu. Saat ise 9 civarıydı. Hem bu kadar evsizin hem de bu kadar zenginliğin aynı yerde olması ise beni germekten başka bir işe yaramıyordu. İnsanların durumu bu kadar kanıksamış olmaları da bu ülkeye özgü bir klasik sanırım...

Sonra Castro St.'e geçtik. Ama sırf meraktan yoksa ne başka bir amacımız ne de acaip bir durumumuz var. Yok yani öyle bir şey, teasüf ederim. Gökkuşağı bayrakları arasında yolun normal tarafına yakın normal bir mekan da akşam yemeğimizi yedik.

Oradan Haight St. tarafına geçtik. Yarım saat civarı park yeri aradıktan ve kısa bir turdan sonra saat 11'i biraz geçe bir bara girebildik. Şarap eşliğinde televizyondan meydandaki gösterileri izledik. Uzaktan da olsa eğlenceliydi. Bu şehrin insanda bir çeşit ait olma duygusu oluşturduğunu itiraf etmeliyim. Saat 12'ye doğru bekleneni yaptık

beş dörT üÇ iKİ BİR woahhahaaoah

garip şapkalarımız, düdüklerimiz falan eşliğinde şampanyamızı da içtik. Arkamızdaki ablalar birbirleriyle, abiler de birbirleriyle öpüştü. Bu şehir garip... Sonra biz şarabımıza devam ettik. Sonra da evimize döndük.

Güzeldi velhasıl eğlendim; ama yine de yalnızdık.

[Geçmiş] Bayramınız ve Yeni Yılınız Kutlu Olsun

Dalgaya geldik unuttuk, bu sefer tebrik mesajlarını.

Burayı okuyan herkesin geçmiş bayramı kutlu olsun. Yeni yıl mutluluk ve sağlık getirsin. Yeni yıl için dilekleriniz nelerdir bilemiyorum ama umarım gerçekleşirler. Mutlu yıllar...

Ayrıca aranızda piyangodan büyük ikramiye yada ona yakın bir şey kazanmış olan varsa, kendisine tebriklerimi iletmek isterim. Ben zaten hep sizin kazanmanızını istemiştim. Unutmazsınız beni artık. Saygılar.

Yeni yılda daha çok yazıyla birlikte olmak üzere, hoşçakalın...