Pazartesi, Ekim 31, 2005

'24'

24 diye bir dizi vardı. Ondan bahsetmeyeceğim, ama onun gibi bir şey hayatımın son bir kaç saatinden bahsedeceğim.

Öncesi

  • Cts. 11:30 : Geç kalkma çalışmalarım sonuç verdi, yeni uyandım. Bu gece uzun olacak şimdiden belli.
  • Cts 16:00 : (Subway'de) Gece yemek üzere alınan 3 adet sandviç, bu gece gerçekten zor olacak.
  • Cts. 17:10 : 24 Saatlik take-home sınavı aldığım ve bisiklete atlayıp eve doğru yol almaya başladığım aynı an

'24'

  • (Yaklaşık 17.30 civarı) Bilgisayarım açık, ama tüm dünya ile iletişimim kapalı. MSN'dir şudur budur hiçbiri yok
Saat 21:30 gibi bize insani yardımda bulunarak poğaça, börek desteğinde bulunan arkadaşlara da ayrıca teşekkür etmek istiyorum tabi.
  • 23:30'a doğru, bu sınav yetişmez!
Bu arayı özet geçmek gerekirse, sorulara bakıp bekıp "o ne lan?", "yok artık!" tepkiler vermek. İlham geldiği imucizevi anlar. (Örnek veriyorum iyi izleyin :) )
Tamamen kendi kendine bir diyalog yada monolog

-A'nın transpose'unu alsam, altına D'nin column'larının birazını transpose'larını böyle row row eklesek sonra bir de... Evet olm, işte böyle olcak bu soru
-Hakkaten doğru, attın tuttu di mi?
-Yok ya, düşündüm ben gerçekten inan bana.
-Ne inanacam sana ben ya, ben senin aklının içini okurum :)

  • Saat 1 gibi, ya da öyle bir şey. Acıktım ben biraz sandviç takılayım. Hem bir şeyler yersem aklım daha iyi çalışırım. Bu gece içtiğim bu kaçıncı diyet kola acaba?
  • Saat 2'de Windows'tan bana moral destek geldi. Teşekkürler Windows. Sevgili işletim sistemim sırf moralim daha fazla bozulmasın diye saat 2 iken, saati tekrar 1 yaptı. Yaz saati bitti vs. diyebilirsiniz siz ama bence Windows bana kıyak geçti.

Saat 4'e gelirken (eski saatle mi yeni saatle mi hatırlamıyorum, hatırlyabileceğimi de sanmıyorum) günün kritik kararını veriyorum.
Ya şimdi yatar uyurum ve 8 de kalkar devam ederim. Eğer biraz daha yatmazsam güneş doğacak böyle zombi gibi gezicez ortalıkta sonra. Ama ama, vakit yok. O halde aynen devam...
Saat kaç artık hatırlamıyorum. Soruları yazmaya başladım. Arka planda Gönül Yarası film müzikleri çalıyor. MATLAB'da bir gece de kaç satır kod yazabilir, ne kadar acaip iş çevirebilir hatta recursion falan yapabilirim biliyorum.

(... şimdi MT'yi teslime gidiyorum, gelince geldiğim yerden aynen devam edeceğim. Gerçi sizin bu kesintiyi anlamanız mümkün değil ama, haber vereyim dedim. Okuyucumu kandıramam ben! :) )


  • Saat kaç tam olarak bilmiyorum, yeni mi eski mi yada? Burayı "Bir Delinin Hatıra Defteri" ne çevirdiğiminden farkındayım. (Yok deli olan ben değilim, zaten sen anladın ne demek istediğimi değil mi? Aramaya inanmış bir insan olarak sen arar bulursun artık bunun ne olduğunu bilmiyorsan bile.)
  • Şafak sökmeye başladı artık, birazdan güneş doğar. Bu anı daha önce de yaşamıştım, ama bu coğrafyada ilk kez oluyor. Uyumuş uyanmış gibi hissediyorum ama bunun ne kadar sahte olduğunu bilecek kadar deneyimliyim bu konuda.
Saat 8:30 gibi her şey bitiyor artık. Print edilecek şeyleri kendime e-mail atıyorum. Artık biraz uyuyabilirim.

(Eğer 1 saat daha ayakta dursaydım 22 saat olan çalışmak suretiyle uyumama rekorumu egale etmiş olacaktım. Kısmet değilmiş artık. Eskiden daha mı enerjiktim ne?)

  • Saat 10'a doğru uyanıyorum eski saatle. Yaşadığım zaman dilimi o kadar bütün ki , saatleri değiştirip bütünlüğü bozmak istemiyorum. Her şey bitsin öyle geri alıcam.
Evden çıkıyorum, yine bisiklet-lab-bisiklet-ev dörtgeni ama bu sefer elimde print-out'lar var. Herşeyi birleştiriyorum, şunu yapıyorum ve inanamadığım acı son ile karşı karşıyayım.

Herşey bitti. Nasıl yani? Daha 6 saatim var teslim etmeye. Biraz uyusam mı acaba? Şimdi uyursam 12 saat'den önce kalkabileceğim şüpheli. Biraz daha oyalanıyorum, gazete vs. okuyorum, ve ters düşüp uyuyorum

Saar 4 gibi kalktığımda her şey daha güzel. Bu yazıyı yazmaya başlıyorum. Ortasına doğru MT'i teslim etmeye bölüme yollanıyorum.
Bugün 3.defa Bytes Cafe'deyim. Bilin bakalım, hangi bölümün ortasına bu isimde bir yer açılıabilir?
Burdan hakkını vermek lazım, hoca ve asistanlar acıyan gözlerle biz zavallılara yardımcı oluyor, şefkat gösteriyolar. Üstelik tavırlarında hiçbir sahtelik sezemiyorum. Toplamı 27 sayfa olan sınavımı zımba zımbalamamkata direnirken, hoca gelir büyük bir yardımseverlik duygusu ile benim yerime hallediyor. Sonra bize kek vs. ikram ediyor ve gidin biraz uyuyun artık tavsiyeleri ile bizi yolluyor.

Sonrası

Sonrası büyük bir boşluk. Saat henüz 16:30 (evet, saatimi ayarladım artık!), ve önümde hala kocaman bir haftasonu var. Bazen ne kadar iyimser olabiliyorum kendime hayret ediyorum doğrusu.

Gecenin muhasebesini yapıyorum son yaklaşık 30 saatte 3.5 saat kadar uyudum, 2-3 kupa hazır kahve, bir o kadar çay, sınırsız diet kola tükettim. Poğaça, sandviç ve diğer abur cuburun hesabını tutabileceğimi ise hiç sanmıyorum.

Şimdi uyusam ne zaman uyanırım diye düşünüyorum, ve cevabını öğrenmek için sabırsızlanıyorum. Hepinize iyi geceler!

Not:Bu yazıyı tekrar okuyacak kadar enerjiye şu an sahip değilim, bir zahmet hatalarıyla sevin onu. Bir gün o güce sahip olursam eğer, tekrar okur yazım ve dilbilgisi hatalarını düzeltirim, herhalde galiba sanırsam.

Cumartesi, Ekim 29, 2005

Merhaba Haftasonu!

Ne merhaba ama,

Normal şartlarda Cuma öğleden sonra başlaması gereken haftasonum, ödevin birisini deadline'a saatler kala yetiştirebilmem sebebiyle kafadan Cuma akşamına sarkmış oldu.

Cuma akşamı, ilk Halloween (?? cadılar bayramı ?? ) partime gittim, ve ne kadar anlamsız bir şey olduğunu yerinde tespit ettim. Böyle bir bayramın kökeni ne olabilir ki? İnsanlar acaip kıyafetler giyebilecekleri bir bayram niye isterler? Eve döndüğümde Internet'den küçük bir araştırma yapıyorum ve, biraz da olsa anlıyorum durumu; ama o kadar da değil.

Beni bomba gibi bir hafta sonu bekliyor. Tam ortasında 24 saat sürecek bir take home midterm beni bekliyor. Ben de onu bekliyorum haliyle. İkimiz tam silahlı durumdayız, bakalım kimin kayıpları daha çok olacak. Saldıran taraf ben olduğuma göre dikkatli olmakta fayda var tabi.

Hayatımın bir haftasının alınıp periyodize edildiğini düşünmeye başladım. Gerçi bu öğrencilik için genel bir durum. (Bugüne bugün 15 den fazla yıldır öğrenciyiz herhalde, biliyoruz. ) Her hafta düzenli bir şekilde aynı işleri yapıyorum. Arasıra sınav falan olunca eğlence çıkıyor bize de işte :).

Emin değilim ama bu hayatları periyodize edenlerin küçük bir hatası var sanırım. Her öğrencinin hayatı birbirine benziyor, bir çeşit aliasing olabilir. Dikkat!, derim ben.

Hafta içinde aldığım e-mailleri sıraya koydum. Hafta sonunda onları da yanıtlamayı planlıyorum. Umarım böyle yaptığım için bana e-mail göndermeyi kesmezler. Sadece adam gibi yanıt verebilmek için yeterince vakte ihtiyacım var. Zaman yönetiminde bir yerde hata yapıyorum ama nerde? Bir sekreter mi tutsam acaba? (Kendime not: Yok artık!)

Bütün bunlar içinde çok mutlu olduğum bir şey var. Bu insan oğlunda (ben dahil :) ) ne çeşit bir enerji varsa, insan resmen yorulmak bilmiyor. Böyle bir potansiyel sahibi olmak mutluluk verici haliyle.

Her neyse, ben todo listemdeki bir sonraki elemana geçerken, siz de keyfinize bakın. Hoşçakalın.

Zevk Üzerine - 2

Bu başlığın ilk parçası nerde ki diye düşünüyorsanız, boşa kendinizi yormayın çünkü öyle bir şey yok. Ancak konu ile ilgili olarak şuna bakabilirsiniz "Zevk Üzerine" . (Dediğim gibi prerequisite değil ama recommended :) burası da anlayana. )

Ara sıra ahmetaltay.net'e insanların nerelerden geldiğini inceliyorum. Bu siteyi bilip de gelenler zaten büyük olasılıkla tanıdığım 3-5 kişi. Bir de buraya değişik şekillerde gelenler var. Örneğin internette bir şey aratırken bu siteye gelip hayatın sorunlarına burada çare olduğunu düşünenler.

Neyse lafı uzatmadan varmak istediğim noktaya geleyim. Bu siteye bir şekilde arama motorları ile gelen insanların %25 'i "zevk" kelimesini aratmak suretiyle geliyor. Sitenin geneline baktığınızda zevk ile hiç de alakalı olmayan bir site olduğuna şüphe yok. Peki nasıl oluyor da oluyor? Benim aklıma şu olasılıklar geldi :
  • Ya yukarıda bağlantısını verdiğim yazı mucizevi bir şekilde çok önemli bilgileri içeriyor ve başta Google arama motorları bunu anladı, ve bu bilgiyi insanlığın hizmetine sundu.
  • Ya da bazı kelimeler internette çok fazla aratılıyor, bunlardan biri de zevk olsa gerek.
Bu ikinci şık akla daha yatkın geliyor işin açıkcası. Denemek için ben de google da aratıyorum bu kelimeyi. Eee, hani benim yazı ortalıkta yok. Yedi yüz bin küsür sayfa var ortada, kim bilir benim ki nerde. Arama sonuçları arasında ilkişki kurmaya başladıkça insanların neyi aramak istediklerini artık daha rahat tahmin edebiliyorum. Benim siteye kadar düştüklerine göre de azimli insanlar oldukları konusunda şüphe yok.

Sonra bir kaç Google Fight yaptırıyorum ve zevk'e boyun eğiyorum. (Bu siteyi deneyin bir, tavsiye ederim.)

Sevgiyle kalın,

Ek - 1 : Tablo : Diğer en çok benim siteye getiren - ve anlam veremediğim - anahtar kelimeler :
  • "Güzeller galerisi", "moda kıyafetler" (Şamdan vb. dergiler vardı bir dönem, bana onları hatırlatıyor bunlar.)
  • "Polatlı fotoğraf Galerisi", "İncek", "köye" (Memleket hasreti sanırsam, kınamamak lazım.)
  • "bu site yapim asamasindadir demek" (???)
  • "insanlarda adaptasyon" (Biyoloji kitabı değilim, ama yardımcı olmaya çalışayım ben.)
  • üre, evrensel küme, nedir? (Orta okul havası estireceğim bu sitede, Google'da ilk sıralarda listelenecek böylece, olayı anladım ben!)
  • "zevk almak istiyorum" (Bu hizmetimiz henüz mevcut değil :( , maalesef. )
  • "www zevk com" (Bir adres bulmuşsun işte, ordan devam et sen.)
  • "algoritma tic tac with java" (Bu da nokta atışı olmuş. Bir de hangi dilde (Türkçe, English, Esperenza vs. ) sonuç istediğini tam olarak söylese de hizmet kalitemizi arttırsak çok iyi olacak.)
Not - 2: Sitede ziyaretçilerin kalma süresinin ziyaretçilerin %75'i için 30 sn'den az olması sanırım gelenlerin çoğunun aradığını bulamadığını gösteriyor. En kısa zamanda bu açığı kapatmaya çalışacağım. Zevk'e öncelik vereceğimde muhakkak :) .

Cuma, Ekim 21, 2005

(Sosyal) Gündelik Hayat Teorileri(m) - 2

Haftanın son ödevini az önce tamamlamış birine ithafen...

İşte geliyor bir diğer gündelik sosyal tesbitim daha. Bence bir ülkenin refah düzeyi, o ülkenin yurtdışındaki (çok yüksek rafah düzeyinde olan bir ülkedeki) öğrencilerinin çalışma,azim vs. düzeyleri ile ters orantılıdır.

Şimdi nerden vardım ben bu noktaya. Tabii ki gözlemlerden. Eğer insanlar geldikleri yere dönmemek konusunda kararlılarsa, kesinlikle insan üstü performans gösterebiliyorlar. Bunu da bizim gibi insanların anlaması mümkün değil.

Bir şeyi daha eklemek istiyorum. Eğer bu gözlemim doğruysa, çok rahatlıkla söyleyebilirim ki benim ülkem bir insanın yaşamaktan mutluluk duyacağı yerlerden biri. (Bu kesinlikle kendi deneyimlerim değil, gözlemlerimin sonucudur.)

Benden bu kadar, sizin de böyle tesbitleriniz varsa lütfen yollayın onları da araya bir yere sıkıştırayım. (Kaynak gösteririm merak etmeyin, :) )

Hoşçakalın.

Kendime not: Bir gün bir insan evladı bu yazıları okuyacak, bendeki bu gizli yeteneği keşfedecek ve beni sosyoloji kongresine falan çağıracak; ben de oha falan olucam. (Hayal görmeyi de bıraksam iyi olur tabi. )

Perşembe, Ekim 20, 2005

(Sosyal) Gündelik Hayat Teorileri(m)

Arkadaşını tanımak istiyorsan onunla tatile çık yada yemek ye gibi bir söz vardır. Emin değilim ama öyle bir şey olsa gerek. Öz olarak şöyle: onunla yalnız kal ancak o zaman gerçekten tanırsın. Sanırım hepiniz neden bahsettiğimi anladınız.

Şimdi ben bu teorinin bir özel durumundan bahsetmek istiyorum. (Evet ben uydurdum :) , ama olsun zaten orjinal şeyde uydurmaydı.) Eğer, birini tanımak için onunla yalnız kalmamız gerekiyorsa, kendimizi tanımak için de tam anlamıyla (kendimizle) yalnız kalmalıyız.

Matematik bilen arkadaş için özet açıklama geçiyorum (Haliyle bu da uydurma :) )
  1. Bütün insanlar A kümesinin birer elemanı olsunlar
  2. T A kümesi üstünde tanımlı bir fonksiyon olsun
  3. x [0,1] aralığında yalnız kalma oranı olsun. 0 hiç yalnız kalmadın, 1 hep yalnız kalıyorsun gibi. (Örneğin siz ve rasgele bir ülkenin devlet başkanı için 0 )
  4. T(a1,a2,x) her geçerli a1,a2,x için bir tanıma oranı veriyorsa
  5. T(a1,a1,x) = auto-T(a1,x) = kendinizi tanıma oranı. (NOT: x>0 ama x=1 olmak zorunda değil)
  6. Buraya kadar gerçekten bir şey anladıysan, bırak bu blog'ları falan gel bana tercüman ol. Bu kadar saçmaladım ve beni anladın. Eminim, diğer fikirlerimi de beni anlamayan çoğunluğa tercüme etmek için sabırsızlanıyorsundur. (e-mail : hr@yokboylebirsey.net)

Şimdi ben bu teoriyi uydurmuş olabilirim ama o kadar da değil aslında. Bir çeşit bilimsel veriye dayanıyorum. Bizzat kendi üstümde deney yaptım. (lim x -> 1) Bazı şeylerin hakkında aslında daha farklı düşündüğünü/hissettiğini daha rahat anlayabiliyorsun yalnızken.

Şimdi ben yalnızım, mutsuzum edebiyatı çevirmeye çalışmıyorum. Aksine gayet mutluyum, kendimi daha farklı bir anlamda da tanıma şansı buldum.

Anlamadığım bir şey var. Nasıl oluyor da sadece bir ay öncesinden bu kadar farklı düşünebiliyorum bazı konularda anlayabilmiş değilim. Aklımı karıştıran tam olarak da bu nokta. Gerçi bu konuda da bir teorim var. ( Hadi yazayım da sizi fazla merakta bırakmayayım. Eminim bugün yaptığın en iyi şey benim sosyal hayat teorilerimi öğrenmek olacaktır(!) )

Bir insan topluluk içinde tek başına olduğundan olduğundan farklı davranabiliyor. Bu bilinen bir şey aslında. Tam formal adını bilmesem de sürü psikolojisi diyebilirim. Şimdi ben bunu biraz daha genelleyebileceğimizi düşünüyorum. (Buradan da anlaşıldığı üzere ben bu konularda uzman gibi bir şeyim(!); özel durumlara bakarım, genellerim vs.)

Eğer bir topluluk içinde bulunmak kısa dönemde davranışlarımızı değişitiryorsa, uzun dönemde düşüncelerimizi de değiştirebilir. Örneğin insanlar 10 kişi beraberken tek başına olduklarından daha cesur olurlar (genelde). Topluluk içinde bulunmak da bizi düşünsel anlamda cüretkar yapmış olabilir. Örneğin, tüm insanlık hakkında çok "özgürlükçü" görüşlere sahipken, bir anda "ya, aslında biraz da kontrol gerekebilir, hatta gerekir" demeye başlayabiliriz. (Benim hakkımda spesifik örnekler değil, genel gözlemlerimdir.)

Bu Gündelik Hayat Teorileri (ilgili arkadaş için not: Fundamental Theorem of Daily Life :) ) için temel oluşturabilecek 2 teorim size bugünlük yeter sanırım.

Hoşçakalın, sevgiyle kalın.

Notlar :
  1. Gündelik hayat teorileri üretmek çok zevkli aslında, gerçi bunlar biraz sosyal gündelik hayat teorileri oldular ama neyse. Bu konudaki gözlemlere dayalı çalışmalarım devam edecek.
  2. Parantez içinde saçmalama hakkımı gereğinden fazla kullanıp, okumayı zorlaştırdığım için özür dilerim.

Cumartesi, Ekim 15, 2005

Doğa Hakkında

Son kasırgalar'ın (ilgili ülke için) ekonomiyi olumlu yönde etkilediğini duydum. Yıkım ne kadar büyük olursa geriye o kadar büyük bir yeniden yapım pazarı kalıyormuş. Ne kadar çok orman yakarsak o kadar çok verimli tarım arazimiz olur gibi bir argüman bu.

Hatta, daha da öteye gidip savaşlar ile dümdüz edilmiş bir ülkenin dünya ekonomisi açısından olumlu etkileri konuşulabiliyor.

Biz insanların doğaya karşı nasıl anlayışsız bir şekilde yaklaştığımızı görebiliyor musunuz? Yıkım ve yeniden yapım süreçleri ekonomiyi olumlu etkileyebilir, ya doğayı? Doğa hakkında insanların bilmediği bazı şeyler var
  1. Doğa doğrusal olmayan (non-linear) bir sistem. Bu ne demek? Doğayı 1 birim kirlettiniz size yine 1 tepki verdi diyelim. Ama 10 birim kirlettiğinizde size bir anda 100 birim tepki verebilir. Biz şu anda düzenli olarak kirletiyoruz; bakalım doğa ne zaman patlayacak.
  2. Belli bir noktayı geçtiğimizde geri dönmek imkansız olabilir. Sera etkisi ile ilgili yeni ve ilginç bir şey öğrendim.
    Kutup civarlarında binlerce yıldır erimemiş buz kütleleri var. Bu kitleler içinde yüksek oranda "metan" gazı hapsolmuş vaziyette. Şimdi, bu buz kütleleri erime tehlikesi ile karşı karşıya. Eğer bu kütleler erirse, yine bir sera gazı olan metan anormal ölçülerde atmosfere karışacak. Yani süreç kendi kendine daha da hızlanacak. (Sistem'in ne olduğunu bilenler için özetle sistem de positive-feedback var).
Yani şu anda bulunduğumuz yer dönülmez akşamın ufku gibi bir yer. Önümüzdeki kısa dönem içinde de bu şekilde doğaya yüklenirsek, belki şu an yaşadığımız dünya sadece eski, tatlı bir hatıra olacak.

Kişisel olarak inandığım (ve hiçbir bilimsel veriye vs. dayanmayan) bir şeyi de eklemek istiyorum. Eğer biz doğayı böyle kirletirsek (varsayalım ki 100 yıl boyunca daha) ve doğa (onu da sürekli gerdiğimiz bir lastik gibi düşünebiliriz) bir gün bir noktada aşırı tepki verirse (lastik koparsa, elimiz acırsa :) ) . İşte o noktadan sonra, bu 100 yılı geri almak için belki de 10.000 yıl geçmesi gerekecek. Doğa bir şekilde, açlıklar, fırtınalar, depremler vs. ile insan oğlunun nüfusunu "kontrol altına alacak" ve kendini tedavi etmeye başlayacak.

Biraz kıyamet senaryosu gibi oldu galiba, ama yine de ciddi bir durum. Elimden geldiğince meramımı sıkmadan anlatmaya çalıştım.

Neşeli ve güzel bir dünyanın hep varolması dileğiyle, hoşçakalın.

(17.10.2005 - Sonradan düzenleme)
İlgili haber, link vs.
  1. http://www.e-kolay.net/haber/ Haber.asp?PID=1772&HID=10&HaberID=325588

Çarşamba, Ekim 12, 2005

...

"Çoğu zaman üç beş kişi için yazdığımızı sanırız, onlar bizi okumazlar.
Asıl seslendiklerimiz, hiçbir zaman tanımayacağımız, başka üç beş kişidir."
Attilâ İlhan
( Kaynak : http://www.prizma.net.tr/ )

Pazartesi, Ekim 10, 2005

Doydum. Mutluyum.

3 hafta aradan sonra karnım doydu. Yeşil fasülye ve türlümsü var önümde, sularına bandıra bandıra yiyorum. Hiç bana, niye yemekten bahsediyorsun, oluyor mu bak vs. demeyin, ne zamandır açım ben burda aç.

Kaç öğün üst üste Subway'den yiyip onun üstüne sınırsız kola içebilirim sorusunun cevabını biliyorum ben artık. Ya siz?

Salçası olmayan, acemi ellerden çıktığı herhalinden belli olan bir fasülye yemeği insanı ne kadar mutlu edebilir? Çok. İnanmıyor musunuz? Deneyin bakalım da görün. Denemek isteyenler için (tavsiye etmiyorum, sorumluluk da almam yine de) formülü veriyorum:
  • Bir süre evde yemek yemeyin. (1 Hafta kadar)
  • Bu süre dahilinde sevdiğiniz şeyleri de yemeyin. (Kebap vs. zinhar yok! )
  • Fastfood'a dadanın. Kola tüketiminizi 3 ile çarpın. Bu hızla içersem bunları balon gibi şişer patlarım diye ürkün, diet kola ile devam edin
  • Sabahları kahvaltı yapmayın. Kurabiye falan yiyin. Ekmek arası kaşar da olabilir. (Başka peynir yasak.) İçecek olarak da portakal suyu yada yağlı süt.
  • Gün içinde de çay falan içmeyin, yok öyle.
  • Simitdir şudur budur da yok, çok acıktıysan kurabiye ye!
  • 1 haftanın sonunda, herhangi bir sulu yemek yeyin. O da nesi? Mutlu oldunuz di mi? Harika.
Ayrıca durumun en fazla ne kadar vahim olabileceğini merak edenler için bkz. Google'da ara: Super Size Me.

Ayrıca bir insanın hangi dünya mutfaklarından yemek yemesi gerektiğinin top 10 listesini yapabilecek kadar da çok bilgiye sahibim.

Unutulmaması gereken bir nokta ise : çay. İnsan hayret ediyor bazen, binlerce yıldır bilinen bir bitki olan çay'ı (ve içeceğin kendisini) nasıl oluyor da dünyanın her yerinde, istediğin zaman istediğin kalitede bulamazın.

Ben bu son hayret ettiğim şeye bir cevap ararken; siz de sağlıcakla kalın.