Cumartesi, Aralık 11, 2010

Horozumu kaçırdılar, suyuna da pilav pişirdiler

Bu sefer biraz acıklı bir yazı yazmak zorundayım. Çünkü beş küsür senedir kullandığım yeşil kupam kırıldı. Bir gece karanlıkta, mutfakta üzerine başka bir kupa düşmesi sonucu çatladı. Son bir iyilik yaptı paramparça olmadı, sadece çatladı.

Cumartesi, Ekim 30, 2010

Çilek Reçeli

Annemin tarifi ve biraz da yaratıcılıkla geçen ay dört buçuk kavanoz kadar çilek reçeli ürettim. Sıcağı sıcağına yazmadım, çünkü önce tam anlamıyla kalite kontrolünden geçirmek istedim. Bence tadı iyi. Benden başka deneyenler de beğendiklerini söylediler. Ama kibarlıklarından da söylemiş olabilirler emin değilim.

Salı, Ekim 12, 2010

Üçüncü Çeyrek Raporu

Zaman gerçekten hızlı geçiyor. Bir üç ay daha geçti işte. Ve ben Onur'un da ittirmesiyle yeni bir yazıya daha başlıyorum. Onur'un iletişim yöntemi genel olarak spam üzerine kurulu. Aynı mesajı olabildiğince çok göndermek suretiyle yapıyor bunu ama işe yarıyor yine de. Böyle bile olsa beni sıksık hatırladığı için ona teşekkür ederek başlayayım yazıma.

Haydi bakalım, son üç ayda neler yaptım? İşte o başlıklar:

Ankara'daydım

Bunu zaten daha önce burada duyurmuştum. Çok uzun zamandır ve az uzun zamandır görüşemediğim bir kaç kişiyi gördüm ve çok mutlu oldum. Bana vakit ayırdıkları hepsine tek tek teşekkür ediyorum. Zamansızlık ve bazı talihsizliklerden ötürü görüşemediğin herkesten de özür diliyorum. Umarım bir daha ki sefere görüşürüz. Ya da siz buraya gelirsiniz belki en güzeli o olur :)

Gezdim diye ayrı bir başlık açmak istemiyorum ama gezdim. Ankara tabi bunun en büyük parçası oldu ama onun dışında da bir iki bir yere uğradım diyelim ve raporumuzdaki bir başka başlığa geçelim.

Geldim, gördüm, yedim


Ankara'da olmanın en güzel yanı bu galiba. Çeşit çeşit olmayacak şey yedim. İyi de oldu ama kilo da aldım. Sadece tüketmedim ürettim de. Internetin de olmamasıyla oluşan can sıkıntısıyla birlikte reçel yaptım ki bence başlı başına ayrı bir yazı konusu o. Onu sonraya saklayayım.

Hastalandım (yine gene)

Daha önce buraya hastalandım yazdığım için pek çok insanı endişelendirdiğimi fark ettim. Gösterdiğiniz ilgi için teşekkür ederim. Ama bu sefer pek çoğunuzun önünde Ankara'da hastalandığım için sanırım merak etmezsiniz. Hayatımın ilk serumunu yemek dışında bir etkisi olmadı zaten, iki güne kendiliğinden geçti gitti.

Uğraştım

Blog'la uğraştım. Bir ara ne olduysa oldu birden bütün blog ve web sitesi uçtu. Eski haline getirene kadar gerçekten çok uğraştım. Ama aslında eskisinden iyi oldu. Blog şu anda daha hızlı açılıyor. Web sitesinde de ufak tefek güncellemeler yaptım. Ama siz siz olun her şeyi yedekleyin. Aynı şeyi baştan yapmak çok can sıkıcı bir iş.

Internet'le çok uğraştım. Doğru düzgün çalışan bir internet servisi niye bana denk gelmiyor bilmiyorum ama bununla uğraşmaktan bıktım gerçekten. Umarım en az bir yıl daha başka problem çıkmaz.

Kısa kısa son bir kaç not

  • İzledim de izlemez olaydım. Yazın bence süper bir filmi yok. Başlangıç iyiydi ama muhteşem değildi bence.
  • Kazandım ama lotoyu değil. Geçen sefer Bada falan demiştim oradan bir telefon kazandım. Bu da böyle bir anım oldu.
  • Dört buçuk senedir kullandığım arabamı sattım. Eskimişti ama idare ediyordu, üzülmedim desem yalan olur.

Benim tarafımda olan biten bu. Umarım sizin oralarda da her şey yolundadır. Canınız sıkıldığında iki satır yazmayı ihmal etmeyin. Görüşmek üzere.

Pazar, Ağustos 22, 2010

Ankara'da Buluşalım

İlgilenenler için kısa bir bilgi notu. Eylül başında Ankara'da olacağım. Eğer olur da o tarafta olursanız görüşebilirsek çok iyi olur.

Pek çoğunuzu bir yıldan uzun zamandır görmedim. Hatta bazılarınızı çok çok senelerdir görmedim. Umarım bu sefer bir şekilde denk gelir de görüşürüz. Ne bileyim iftara gideriz, bayramlaşırız filan. Yaparız bir şeyler yani maksat beraberlik olsun.

Görüşmek üzere,
Ahmet

Çarşamba, Temmuz 21, 2010

İkinci Çeyrek Raporu

Artık yeterince zaman geçti ve yeni bir yazı yazmanın zamanı geldi. Yeterince zaman geçtiğini burayı takip eden bir kaç kişiden aldığım "artık yeni bir şeyler ekle" taleplerinden anlıyorum. Özünde buranın amacı uzak kaldığım ama kopmadığım insanlarla iletişimimi sürdürmek. Bir çeşit toplu email tüm sevdiklerime aynı anda gönderdiğim. Umarım burayı okuyanlar da beni kendileri hakkında bilgilendirirler.

Kısa kısa olan biteni geçeyim, herkesi ilgelendiği kısmı okusun. Neler yaptım:

İletiştim

Bu uzak kalmak kavramının mesafe ile bir ilgisi olmadığını düşünmeye başladım. Tamamen vakit ile ilgili. Bir insana ne kadar çok vakit ayırırsan o kadar yakın oluyorsun bence. Ben de daha az vakitle daha ulaşılabilir olmaya çalıştım.

Siteme eklediğim "Bana mesaj gönderin" özelliği gerçekten kullanışlı oldu. Nerede olursam olayım sizlerden SMS alabiliyorum. Önce kimse kullanmaz diye düşünmüştüm ama oldukça kullanılıyor. Bir yerden birisinin aklına geliyorum ve birden bir mesaj alıyorum, güzel bir şey.

Skype ile daha ulaşılabilir oldum. Eğer bir şekilde Skype adresime sahipseniz beni her zaman arayabilirsiniz. Çevrim içi olmasam bile direk cep telefonuma ulaşacaksınız. Bu da, numaran ne, nasıl arayacağız biz seni vs gibi bir kaç problemi çözdü bence.

Sosyalleştim

Yani tam olarak sosyalleşmedim de sosyal iletişim araçlarını biraz daha fazla kullanmaya başladım. Zaten alem olmuş on yüz bin tane sosyal iletişim aracı bana sadece onları kullanmak düştü.

Bu konuda web sitemi de güncelledim. Belli başlı hesaplarımın listesini tek bir sayfada topladım.

Gezdim

Bahar ve Yaz insanı gezmeye teşvik eden aylar. Ben de ne kadar sulak yer varsa dolandım. Kumsal da kazı yaptım, tavla oynadım, karpuz yedim vs. Burayı sanırım en iyi fotoğraflarla anlatabilirim:



Okudum


Kütüphaneden kitap alıp okumak, satın alıp okumaktan kesinlikle daha keyifli. Belki yazarlar için kötü bir şeydir bu ama ne yapayım benim için öyle. Niye derseniz:

1. Bedava eğlence, güzel bir şey
2. Bedava. Eskiden bir kitabı beğenmesem bile sonunu getirmeye çalışırdım. Şimdi beğenmediğim yerde bırakıyorum. Hiç vicdan azabı, ben buna para verdim okumalıyım hissi yok. Zamanın daha değerli. Gidiyorum başka kitap alıyorum.
3. Kitaplar benim değil. İade etmem gerektiğini, üzerinde bir tarih olduğunu biliyorum. Daha seri okuyorum, daha çok okuyorum.

Öğrendim

Burayı okuyanlar benim teknik yazılarımdan çok sıkılıyorlar biliyorum. Onun için çabuk geçiyorum burayı. Android ve Bada benim için son 6 ayın favori ikilisi oldular, bu kadar söylüyorum ve atlıyorum.

Hastalandım

Evet yaz ortasında bir ara hastalandım. Bir ara da alerjilerim çok arttı. Özünde can sıkıcı olaylar. Sonuçta ufak tefek şeyler bir şekilde atlattım tabi ama tekrar tekrar söylemek isterim ki her şeyin başı sağlık.

İzledim

Pek çok film izledim son zamanlarda ve çoğunun adını bile hatırlamıyorum. Benim için yazın favorisi Toy Story 3 oldu. Oldukça eğlenceliydi.

Senfoni orkestrası eşliğinde havai fişek gösterisi izledim ki bambaşka bir şeydi. Olur da denk gelirse seneye de ordayım. Arkada Imperial March çalarken birden havai fişeklerin patlaması acaip bir duygu. Bir death star eksikti o da olmaz zaten umarım :)



Dünya kupasını izledim doğal olarak. Ama herkes izledi galiba çok yazmaya gerek yok.

Çalıştım

Önce normal çalıştım. Sonra başka başka şehirlere gittim. Başka başka ülkelerden insanlarla çalıştım. Eğlenceli bir şey aslında, hem keyifli bir şey yapıp hem de üste para almak. Garip ama gerçek budur belki :p

Değiştirdim

Blog'un görünüşü daha ferah daha geniş olduğunu düşündüğüm bir tema ile değiştirdim. Umarım eskinisi aratmaz ve okuması gerçekten kolay olur.

Başka da hiç bir şeyi değiştirmedim. Aynen kullanıyorum. Ne demişler eskisi olmayanın yenisi olmazmış :)

Hatırladım

Çoğu zaman unuttum aslında. Doğum günlerinizi unuttum, başka özel olayları unuttum, aramayı unuttum, email atmayı unuttum ama sizleri unutmadım. Her zaman hatırımdasanız. Hoşçakalın sevgiyle kalın. Olur da vaktiniz olursa bana bir mesaj atmayı da unutmayın.

Pazar, Mayıs 23, 2010

Teşekkürler - 27

Doğum günümü hatırlayan, hatırlamayan, bir senedir hayatımda olan, beni destekleyen, beni seven, iyi dileklerini ileten, arkadaşlığını esirgemeyen herkese çok teşekkür ederim.

5. geleneksel kendi kendime doğum günü mesajımda yine geleneği bozmayarak kendime iyi, mutlu, güzel, sağlıklı ve sevdiklerimle birlikte bir yıl dilerim.

Saygı ve sevgilerimle,
Ahmet

Pazartesi, Şubat 22, 2010

Yorumlar

Son bir hafta içinde pek çok kişiden mesaj aldım. Burayı güncellemenin de en büyük zevki bu, ne zamandır konuşmadığım insanlardan tekrar bir haber almak. Murat gönderdiği mesajın sonuna Macbeth'in açılışından küçük bir parça eklemiş, hoşuma gitti onu da burada yayınlıyorum.

Üçüncü kişi yine Murat'ın isteğiyle Onur. Neden bize üç cadılı kısmı seçmiş onu bilemiyorum, belki buna da başka bir yorumunda açıklık getirir.

Hoşçakalın.

When shall we three meet again
In thunder, lightning, or in rain?
When the hurlyburly's done,
When the battle's lost and won.


Maalesef düzgün bir Türkçe tercümesini Internet'de bulamadım. En olabilecek şu var onu da kim çevirmiş bilmiyorum:

(Üçümüz) Ne zaman buluşuruz bir daha
Gökgürültüsü, yıldırım veya yağmurda?
Bu velvele bittiğinde,
Savaş kaybedilip, kazanıldığında.

Pazar, Şubat 21, 2010

Bana Mesaj Gönderin


Sağ tarafa, en üste yeni küçük bir kutucuk ekledim. Bana mesaj gönderebilmeniz için. :)

Buraya kısa bir mesaj yazıp küçük ok tuşuna tıkladığınızda her nerede olursam olayım mesajınız bana ulaşacak. Yani hedef bu, olabilir de olmayabilir de. Blog'dan bana SMS gibi bir şey hem de kontör falan harcamadan.

Hala nedir bu, biz anlamadık diyenler için özenle hazırladığım kullanma kılavuzunu da buraya iliştiriyorum.

Hoşçakalın..

Ankara - 2

21 Şubat 2009'da yazıp sonra buraya koymayı unuttuğum yazının ikinci kısmı.

* 2 *

İçerisi o kadar da eğlenceli değil. Ne bir bilgisayar var doğru dürüst ne de bir wifi. Küçük de bir yer ama insanlar dağınık oturmuşlar yine de. Nasıl oyalayacağım kendimi belli değil. Dolanıyorum, rafların kitapların arasında. Oturacak uygun bir yer bulabilmek için. Tanıdık bir şeyler arıyorum belki de umutsuzca. Derken duvarda kocaman bir harita. Aslında bir Ege haritası bu. Ama okullarda görmeye alışık olduğumuz cinsten. Türkiye orada. Şairin dediği gibi aynen. Anadolu'dan Avrupa'ya bir kısrak başı gibi uzanmış. İşte burada, yine tam karşımda Ankara. Komik aslında bunu niye asmışlar ki buraya?

İlişiyorum bir köşeye, yine başlıyorum izlemeye. Gelene geçene bakıyorum. Kütüphane sessiz ama tam karşımdaki abiye yetmemiş bu. Bir de kulaklarına tıkaç tıkamış. Koca koca kırmızı şeyler. Zannedersin kapıda tabela var "İçerideki ses düzeyi kalıcı duyma bozukluklarına yol açabilir" diye...

Onun yanında bir adam, elinde bir kitap. Saçları uzun, kahverengi beyaz kırması. Elleriyle bir şeyler anlatıyor kendine sürekli. Ama nedir anlamıyorum. Sessiz okuma denen güzide tekniği tam anlayamamış vakti zamanında. İçinden bağıra bağıra okuyor kitabını. Kulağı tıkaçlı adama haksızlık mı ediyorum ne?

Soluma doğru karşımda iki çocuk. Güya ders çalışıyorlar. Yalan! Oğlanın elinde bir cep telefonu kızın fotoğrafını çekmeye çalışıyor. Kız da elindeki kağıtlarlar suratını kapatıyor. Belli ki eğleniyorlar. Ama ellerinde kalın kipatlar. Suratını kapattığı kağıtlarını yarısı highlighterla yeşil yeşil işaretlenmiş. Niye sarı kullanmazlar da başka renk kullanırlar orasını da anlamam. Ben sadece sarı kullanıyorum. Bir de ara ara kırmızı. Sarı, kırmızı sevdiğim renkler, yeşil ne ola ki. Belli ki sabahın bu vakti ders çalışmaya gelmişler. Yatıp uyusaydınız daha iyiydi vallahi. Yine V.'nin dediği gibi ders çalışacağımıza yatıp uyuyalım kafamız çalışır daha iyi.

Sabahın körü kavramının ne kadar da göreceli olduğunu fark ettim bir anda. Saatin kaç oldğunu söylesem mesela ne düşünürsünüz hakkımda. Saat on bir buçuk. O kadar da erken değil aslında. Ama benim için erken. Gece insanıyım ben galiba. Benim bünye akşam dörtten gece ikiye düzgün çalışıyor onun dışında da makine hep soğuk.

Yazacak ilginç bir şey kalmadı artık, hem kitap okumak istiyorum biraz. Çocuklar da gittiler zaten. Oğlan kızın kafasına kalem fırlattı. Bu da kızın çok hoşuna gitti. Güle güle gittiler. Belki de beni dinlediler gidip uyuyacaklar. Telepatik güçlerim gitgide güçleniyor herhalde. İyi bir şey olsa gerek. Ya da insanlar gitgide garipleşiyor. Kötü bir şey olsa gerek. Ben bu iyi mi kötü mü sorununu fal bakarak çözmeye karar verdim. Normalde yazı tura atardım ama şimdi vaktim bol en iyisi fal bakayım...

Perşembe, Şubat 18, 2010

ahmetaltay.net güncellendi

ahmetaltay.net'i 2004 yılında açtım ve en son 14 Mart 2006'da güncellemişim. Internet zamanı ile düşünürseniz çok uzun zaman aslında. En basitinden youtube bile yoktu 2004'de artık oradan hesap edin.

Son bir kaç gün içerisinde ahmetaltay.net'in görüntüsünde ciddi değişiklikler yaptım. Temel amacım bütün gerçek anlamda değişken içeriği buraya yani bloga taşımak sitenin geri kalanını da basit ve bana ulaşmak isteyenlerin kolayca kullanabileceği bir hale getirmekti. Uzun zamandır kendi içeriğimi kendi sitemde tutmak için direniyordum ama artık her şeyi blogger'a taşımaya karar verdim. Bunu da dikkatli düşünürseniz acaip bir karar aslında. Yazdığım her şeyi kendime ait bir yerde saklamak yerine Google'a teslim ediyorum. Gerçi büyük olasılık uzun vadede bu daha akılcı bir durum ama yine de saçma geliyor bana. Özünde Google'a da o kadar güvenmiyorum. Yarın servisi kapatmaya kalksalar kapılarına dayanacak halim yok sonuçta.

Gidin bir bakın (ahmetaltay.net) bakalım. Hatta iyi gününüzdeyseniz benimle düşüncelerinizi bile paylaşabilirsiniz.

Sitenin bütün eski içeriği arşiv menüsü altında erişilebilir durumda. Ama ben yine de zamanında site dahilinde yazdığım yazıları parça parça buraya taşımayı planlıyorum. En azından blog kendi için bir bütün olacak benim gözümde.

Son olarak, ne kadar büyük değişiklik olduğunu göstermek için biraz da öncesi-sonrası resimleri hazırladım. Yüksek beğenilerize sunarım.


Giriş sayfası öncesi

Giriş sayfası sonrası


Hakkında sayfası öncesi

Hakkında sayfası sonrası

Çarşamba, Şubat 17, 2010

Ankara - 1

21 Şubat 2009'da yazıp sonra buraya koymayı unuttuğum yazının ilk kısmı. Nedense 20 dk aralıkla iki kısım halinde yazmışım. Orjinalini bozmadan öyle iki parça halinde yayınlıyorum ben de. Bir yıl sonra okuyunca, ne anlatmaya çalışmışım ben de pek anlayamadım öyle. Ama bir senede ne kadar çok şey olmuş onu hatırlattı bana.

* 1 *

Kütüphanenin önünde bekliyorum, hafta sonu uzak bir yerde. Açılmasına on on beş dakika bir şey var, dışarıda bir kalabalık. En son böyle yine hafta sonu, sabahın bir körü bir şeyin açılmasını beklediğimden bu yana seneler geçmiş. Bir internet kafenin önündeydik, sınıfça. Oyun oynamak için gitmiştik, o zaman bile aptalca gelmişti. O halde şimdi niye bekliyorum, bu da aptalca değil mi?

Yakında küçük bir göl var, onun etrafında yürüyüşe çıkabilirim. Ya da ne bileyim gidip bir yerde bir şeyler içebilirim. Ama yapmıyorum. İnsanlara bakmak daha eğlenceli çünkü. Hepsi türlü türlü. Sanki ben bakayım diye toplanmışlar buraya. Akvaryuma bakar gibi hissediyorum bir an kendimi ve utanıyorum yaptığımdan. Çünkü onlar balık değil insan. Ben de halka değil filim zaten. Aklıma Panora geliyor birden. Deniz akvaryumu ve V.'nin tabiriyle Nemo'suyla. Hatıralar ve Ankara ilginç şeyler. Her şey başka bir şeyi çağrıştırıyor. O başka bir şey ise hemen hemen her zaman Ankara. Kendisi olmasa bile onunla ilintili bir şey, orada olmuş, orada devam eden bir şey. Ara ara anlam kayıyor benim için. Yalnızlık hatıralar oluyor, hatıralar ise Ankara.

Balıklarıma geri dönüyorum. En az altmış yılı kapsayan bir yaş aralığı var burada. Solumda köstekli saatli amca. Kasketi, gömleği ve kahverengi Sümerbank kumaşı pantolonuyla yanımda. Haki ceketini unutuyordum az daha. Zaman tüneli gibi bir şey bu. Onun da ötesinde hatta. Zaman ve mekan tüneli, paralel evrenlerin buluşması bir de akı kapasitörü. Merdivenlerde iki genç oturuyor. Kız çok gürültücü. Nokta yerine shit kullanıyor. Telgraflardaki stop gibi bir şey olsa gerek onun için. Çok da ilgi çekici değiller benim için. Akvaryumlardaki renksiz balıklara benzetiyorum onları. Belli ki benim için gelmemişler. Varlıkları bir anda anlamlarını yitiriyor.

Tam karşımda orta yaşlı bir balık bu sefer. Takım elbiseyle gelmiş elinde bir takım evraklar. Ceketinın dirseklerinde yama var. Söküklerini bu mesafeden görebiliyorum. Saç baş dağınık ama gözler ışıl ışıl. Kendiyle gurur duyan bir hali var, acaba neden?

Kapı açılıyor bu arada. Bir anda bir haralagürele. Balıklar insan oluyorlar tekrar. Bir itiş kakış. Bende iterim ne var. Ben alışığım bu tarz işlere. Bizde de Metro var Ankararay var. Bek yine geldin aklıma. Ne güzel şehirdin sen Ankara..

Salı, Şubat 16, 2010

Yeni Hayat

Yanlış anlaşılmasın, benim için değil bu sayfalar için yeni bir hayat.

Teknik sorunlardan dolayı blogumu taşımak zorunda kaldım. Merak edenler için blogger'ın ilgili duyurusu. Özünde bu olay büyük bir şirketin uzun zaman önce başlattığı bir servisi tedavülden kaldırıp kullanıcılarını mağdur etmesi durumu. Daha önce Geocities'in aynı şeyi bana iki kere yapmışlığı var. Oradan biraz aşinalığım var aslında.

Her musibetde bir hayır vardır diyerek ben de blogu yeni yerine taşıdım. Mümkün olduğunca eski halini korumaya özen göstererek yaptım bu işi. Eğer her şeyi doğru yapabildiysem sizin hiçbir değişiklik yapmanıza yada yeni bir adresi öğrenmenize gerek yok.

Kısaca değişiklikler:
  • Blog'un yeni adresi blog.ahmetaltay.net ama eski adresi www.ahmetaltay.net/blog hala geçerli.
  • Uzun zaman önce aldığım fakat kullanmadığım bir domaini de artık kullanıyorum: www.ahmetaltay.info. Bu adres ile .net adresi birebir aynı içeriğe sahip.
  • Sayfalar artık blogger tarafından sunuluyor. Bu ne demek? A. Google sizin zaten takip ediyordu artık daha fazla takip edebilecek. B. Olur da blogger'a Türkiye'den erişim engellenirse maalesef bu blog da engellenmiş olacak. C. Yukarıdakilerin hepsi.
  • Teknik yeteneksizliğimden dolayı blog'a önceden bir şekilde post etmiş olduğum resimler yeni blog'a taşınmadılar. Şimdiye kadar çok fazla resim koyduğumu hatırlamıyorum. Ama yine de böyle eksik bir resim görürseniz ve illa erişmek isterseniz eski blogun son haline arşiv adresinden www.ahmetaltay.net/archive/blog ulaşabilirsiniz.
  • Genel olarak blog, lüzumsuz olduğunu düşündüğüm eklentilerden temizlendi. Böylece daha ilginç şeylere de yer açılmış oldu. Özellikle sağ taraftaki son yorumlar ve özetleri kısmı hoş bir eklenti oldu.
Bu işleri yaparken bilgisayarımda bir sene kadar önce yazmış olduğum iki parça halinde bir yazı buldum. Unutmuşum onu post etmeyi, onu da en kısa zamanda buraya koyacağım. Yeni bloga geçişin şerefine.

Yeni blogda fark etmediğim aksaklıklar olabilir. Olur da böyle bir şey dikkatinizi çekerse bana haber verebilirseniz sevinirim.

Son olarak, senelerdir kendisinden bedava hizmet aldığım ve her türlü teknik sorunumda bana dünyanın öte başından yardım eden Onur'a buradan teşekkür etmek istiyorum.

Sağlıcakla kalın..