Çarşamba, Nisan 23, 2008

Gözlük Camı

Çok uzun bir zamandır gözlük kullanıyorum. (15. sene mi kutluyorum!) İster istemez bu konuda oldukça büyük bir tecrübeye sahibim. Hatta, tam olarak şu an düşündüm de merkezinde gözlük olan pek çok da anım var. Eşya-insan ilişkisi açısından garip bir durum :)

Her neyse, bugün gözlük camı temizliği ile ilgili yeni öğrendiğim bir tekniği paylaşıyorum sizinle. Önce kısa bir tarihçe geçeyim. Ben gözlük camımı genel olarak düzensiz aralıklarla ve mecbur kaldıkça temizlerim. Hatta annemin bu durumu "gözlük camında bir ben yokum diye" defalarca protesto etmişliği vardır. Biz o zamanlar gözlük silmek için optikçilerin verdikleri bezi kullanıyoruz, safız. Alet temizlemiyor iyice bir bulanıklaştırıyor.

Neyse, bir müddet sonra ben temizlikte suyun önemini keşfettim. Bunun 20. yüzyıl sonlarında olması benim açından bir kayıp tabi orası ayrı. Bu sefer de kurulama problemi çıktı tabi. Gözlük camı için üretilmiş o bezlerden kopan ufak parçalar cama yapışıyor. Sonra artık bezin rengine göre nereye baksan kar olmadı konfeti görüyorsun. (Buradan optikçilere seslenmek istiyorum, adresinizi o bez parçaları yerine kart vizite bastırırsanız benim gibi pek çok insanı kafa karışıklığından kurtarabilirsiniz.)

Son olarak, V. nin geliştirdiği teknik olan Selpak mendil kullanma işine girmiştim. Hiç akla yatkın bir teknik gibi görünmese de oldukça iyi sonuçlar veriyor.

Ta ki, geçen ay ortalarında sıvı sabun tekniğini keşfedene kadar. Evet su ve sabun! Şimdi anlıyorum, her şey bir anda aydınlanıverdi işte. Şöyle oluyor efendim. Sıvı sabunu gözlük camlarımızın her iki yüzüne azıcık sıkıp, hafif ılık su altında parmaklarımızla siliyoruz. 30 saniye kadar sürüyor bu işlem. Sonra bir kağut havluyla suyunu alıyoruz. Dikkat edin, silmiyoruz. Kağıt havluyu camlara dokundurup çekiyoruz. Sonuç gerçekten tatmin edici, tüm gözlüklüklülere tavsiyemdir. (Eğer ürünümüzden memnun kalmazsanız 30 gün içinde iade etmeyi deneyebilirsiniz ama sizi kaale alacak bir mercii bulmanız güç olur.)

Gözlük hakkında yazı yazmanın bu kadar eğlenceli olabileceği hiç aklıma gelmemişti :p

Hoşçakalın..

Herkesin dünya gününü (22 Nisan) ve Çocuk Bayramı'nı kutluyorum..

Cumartesi, Nisan 19, 2008

Blender

Büyüklere oyuncaklar diye bir kategori var ya, blender işte benim için onun içinde artık. Eğer mutfakta oynamayı seviyorsanız ama doğal olarak yemek yapmaya ne vaktiniz ne de sabrınız varsa edinin bir tane ve oynamaya başlayın, tavsiye ederim.

Çok eğlenceli bir uğraş. Biraz da öğretici olmak adına tecrübelerimi de paylaşacağım birazdan, merak etmeyin.

Bir karış boyu var, türlü türlü huyu var

Özünde karıştırmaya yarayan bir alet ile tahmin edebileceğiniz üzere yapabileceğiniz en güzel şey karışımdır. a.a. - 2008


Söyleyen ne güzel söylemiş! Ama karışımdır derken fiziksel karışımı kast etmiş olmalı. (Her kesime hitap edebilmek gayesiyle böyle araya öğretici içerik sıkıştırayım diyorum, nasıl? :p)

Her neyse ben sözü fazla uzatmadan tariflere geçeyim. Bu tariflerin hemen hepsi 1 haftalık bir zaman diliminde iki kişi tarafından uydurulup, denenmiş tariflerdir.

1. Buz-Meyve-Süt

Be en basiti. Süt ve çileği yada muzu, isteğe bağlı olarak başka bir meyveyi atıyoruz aletin içine. 3-4 küçük kalıpda buz ekliyoruz. Buzlar iyice parçalanana kadar döndürüyoruz. Bu da yaklaşık 2 dakika alıyor. İçimi güzel..

2. Buz-Kahve-Kakao-Süt

İçeriği verdikten sonra tarif kısmı hep aynı aslında. Blenderda karıştırın. Buna biraz hazır espresso biraz da irish cream katarsanız on numara olur.

Şimdilik bu kadar, ama ben oldukça yazarım. Sizin öneriniz varsa onları da gönderin lütfen :)

Afiyet olsun! Hoşçakalın,
Ahmet S. Beder

Salı, Nisan 15, 2008

3 Kişi 1 Nikah

Başlığa bakıp, nikah kavramını yeni bir boyuta taşıdığımı falan sanmayın. Üç kişiden ikisi evlenirken biri (ben!) işin çeşitli ameleliklerini yaptı. Fotoğrafçılık, şahitlik vs.

Bu işin nikah faslıydı tabi, bir de düğün faslı olacak o ayrı. O çok daha kalabalık olacaktır eminim. Ben genç çiftimize mutluluklar dileyip izlenimlerime geçeyim.

Şahitlik beklediğimden kolay bir görev çıktı. İmza atıyorsun bir tane o kadar. Ama başka şeyler var ki daha zor. Mesela nikah öncesi konuşma. Şarap kadehleri havada, diyorlar ki "ee hadi bir şeyler söyle". Tamam da ne söyleyeyim ki. Hazırlık yok bir şey yok. Onu da geç yaşımız kaç başımız kaç ki ben babacan içerikli bir konuşma yapayım. Ben bir anlık boşluklarından yararlanıp kısa bir konuşma yaptım : "şerefe!". Neyse ki onlar da bu mevzuya yeniler, pek garip karşılamadılar artık :p

Bu memleketin evlilik yemini bizimkinden daha uzun ama içerik olarak daha güzel bence. Filmlerdeki gibi "hastalıkta ve sağlıkta ..." diye bir şey. Seremoni odasında dört kişiydik toplam. İkisi evlendi, biri evlendirdi ben de vesair işler yaptım. Sonuncu da hani bana hani bana dedi! Ben nikahı kameraya almak, gerekli yerlerde yüzükleri vermek ve alkışlamak vazifelerini yürüttüm. İsviçre çakısı gibi nikah şahitliği yaptım. Son anda ufak bir saçmaladım ama o da acemilikten. Tam damadın gelini öpmesi gereken yerde (hakkaten film gibi...) ben yanlışlıkla kamera kaydını durdurmuşum (ama salak ile avanak gibi!) :p. P. bu olayı fark edince üzerime ufaktan bir hamle yaptı ama savuşturdum. (Tehlikenin boyunu anlatmak açısından ekstra bilgi veriyorum, kendisinin karate hususunda kıta şampiyonluğu var. Kıyas açısından, ben en son ne zaman spor yaptığımı hatırlamıyorum.)

Evlilikten önce (B.C.) ile evlilikten sonra (A.D.) arasında bir fark yok aslında. Parmağınıza yüzüğü takıyolar o kadar. Dışarıdan görünen bu. Ama o yüzüğü nasıl takıyorlar bilmiyorum, çıkmıyor yerinden bir daha. (E. ile denedik biz bunu hemen nikahtan sonra, yok olmuyor! Nasıl sıkıştırıyorlar onu oraya, pes doğrusu...)

Çok uzatmaya gerek yok aslında. Fotoğraflar facebook'da... Duygu yoğunluğu yüksek ve mutlu bir evlilikti, güzeldi yani... Darısı sizlerin başına artık.

Hoşçakalın.

PS: Siteye email ile üye olan veya yorum yazan herkese teşekkürler.

Perşembe, Nisan 10, 2008

Olan biten..

Bu aralar kafam çok karışık, her şey çok dağınık... Yani ne desem boş diyebileceğim bir dönem geçiriyorum. En iyisi dedim yazayım.

Tam olarak şu anda neler yapıyorum? Üzerimde ne var?

Evet, bu bile acaip inanmayacaksınız. Az önce hindili sandviç yerken fark ettim, sandviçi yanlış etiketlemişler. Domuz etliymiş... Hayır tadı çok yabancı, sevmiyorum hiç. Böylece geceye 1-0 yenik başlamış olduk zaten. (Yazınca çok da acaip gelmedi bu, normal galiba.)

Sonra memleketimden, yani memleketimden derken neredeyse taa köyümden mektup geldi. Zarfından tanıdık bir hava vardı zaten. Saman kağıdı görmeyeli uzun zaman olmuştu :). Saman kağıdı katlayıp, bantla kapatmak suretiyle zarfa çevirip yanlış adrese göndererek bana ulaştırmışlar. Bunu son göreli uzun zaman olmuyor mesela, ilk defa şahit oluyorum! Burayı sizlere günün bilmecesi olarak bırakıyorum? Tahmin edin bakalım bu hangi kişi yada kurum?

Ben bir yandan bir arkadaşın (V.) yedek subay sonuçlarını takip edip, diğer bir taraftan da Kore'ce pop müziği icraa eden sanaatkarları dinliyorum. Tesadüfen bir şarkı buldum, ama çok güzel. Dinleyin yani tavsiye ediyorum. Maksat bulunsun diye, sırf hizmet maksatlı buraya bir örneğini de iliştiriyorum. Arz ederim.



Bitti mi?

Bu muydu canım kardeiim dertlerin, diyor olabilirsiniz. Cevap çok sert geliyor ama, başlamadık bile.

Nikah masasına oturuyorum..

Nikah masına oturmak üzereyim işte. Bunu da asağıya bir yere iliştiriyorum. Tek amacım, aynı yazıda kaç alakasız youtube videosu kullanılır gibi saçma bir sorunun cevabını bulmak. Yanlış anlaşılmasın.

Ama şaka maka nikah masasına oturuyorum. E. ile P.'nin nikahında hem tek şahit hem de tek davetliyim :) Bestman bile olabilirim, emin değilim... Bana da ilginç geliyor. Evlilik tarihlerini bana önce Ekim, sonra Haziran en son da haftaya Cuma diye bildirdiler. 6 gündür kendi çapımda bir şok yaşıyorum. Ben davetli olarak henüz tam hazır değilim yani! Tahmin ediyorum bu konuda daha yazi yazarim. (Yeni taktiğim bu, arkası yarın atıyorum yazılarıma!) Bu firsatla buradan da kendilerine mutluluklar diliyorum. Nikah şekerlerinden birer tane alalım lütfen.

E. benim için artık eski bir tanıdık der herhalde bilemiyorum. Dedim ya kafam karışık. Hiçbir şeyden kolay emin olamıyorum..



Aradan uzun zaman geçti tabi, baska da bir ton sey oldu hatırlamak bile güç. Mesela Şubat ortasinda bir yerde Çin yeni yılı oldu, bana kırmızı zarf içerisinde bozuk para verdiler. Ne olduğunu anlamam epey vakit aldi. Her milletin acaip adetleri var bu dünyada. Bugün SF'dan olimpik meşale geçecekti ama hediye peşinden koşturdum ben gitmeye fırsat olmadı.

Sevindiğim başka bir haber ise, V., H.'ye yüzügü verdi. Her ne kadar beklenen bir haber olsa da benim için, çok sevindim yine de. (En düşük cümleyi az önce kurdum, galiba :p) Umarım düğünlerinde de orada olabilirim. Onları da tekrar tebrik ediyorum. Hatta annem de tebrik ediyor. Etti yani, ama ben söylemeyi unuttum galiba.

Buraya yazmayı özlemişim gerçekten, uzun zaman aradan sonra bu yazıyı okumak için tekrar bana zaman ayırdığınız için tesekkürler. Son söz olarak O.'ya seslenmek istiyorum. Kolay şifre seçmeyelim, seçenleri uyaralım. Hepimizin başı yanıyor sonunda. Hack'e tamam, yola devam. ... İyi adam lafının üstüne gelirmiş derler ya, yazinin tam burasin da O. beni MSN den dürttü. (Bu dürtmek yakında çok moda olacak, benden demesi. İçerden bilgi alıyorum, ya!) O da aşık olmus galiba... Evlenmekden falan bahsediyor. Ben gerekirse nikah şahidin olurun dedim. Bu konuda kariyer düşünüyorum. Aslında basit. Kimsenin ayağına basma, çiçeği kapmak için atlama. Bence özeti bu.

Son, son söz olarak çok dedikoducu hissettim kendimi. Umarım kimseyi kırmamış, kimseyi rahatsız etmemişimdir. Ayrıca teker teker evlenin lan!

Hoşçakalın..

PS: Son darbe olarak, blogger yazıdaki tüm Türkçe karakterleri aksansız karşılıkları ile değiştirdi. Yazıyı Türkçe olmayan bir klavyeden yazıyorum. Ne desem boş, elimden geldiğince düzelttim ama, bu da blogger için gelsin :



PPS: Bu yazı bitmeyecek galiba, ama hayatım sitcom. Bunu da yazıyorum. Yok yazmıyorum. Internette rastgele forumdan bulduğu telefon numarasıyle kim Dubai'i niye aradı yazmıyorum. Sonraki bölümlere artık!

Nerede Kalmıştık?

Uzun bir süredir hem yazmıyordum hem yazamıyordum. Bu sefer en uzun soluklu teknik aksaklığımızı yaşadık, toparlaması bile zaman aldı. Ondan öncede kendi tembelliğim dolayısıyla bir süre yazmadım.
Son zamanlarda, artık yaz talepleri daha sık gelmeye başladı. Ben de özür diliyorum ve kaldığım yerden devam ediyorum.
Sağlıcakla kalın..