Perşembe, Eylül 28, 2006

Tekrar Münih

Tekrar Münih'ten sesleniyorum...

Dönüş yolculuğumun 8 saat kadarı bir havaalanının dış hatlar terminalinde geçirmeye zorlanınca ister istemez yaratıcı oluyorum. Blog neyim yazıyorum... Bütün güvenlik kontrollerinden geçtim, ayakkabımı falan x-ray cihazından geçirdim ama değdi doğrusu sonunda priz olan bir yere girebildim.

Prizin var olması da oldukça tesadüf eseri ama neyse, bunu bulamayanlarda olabilir. Güvenlik nedeniyle kola makinesini kapatmışlar, bende onun vakti zamanında kullandığı prizi kullanarak size buradan seslenme şansını yakalayabiliyorum.

Sabahtan beri okumadığım gazete kalmadı, USA Today, International Herald Tribune, Wall Street Journal hatta ve hatta Financial Times Almanya versiyonu. Kabul ediyorum, sonuncuyu yanlışlıkla aldım. Sonrada durumu pek çaktırmamak için 10-15 dakika kadar okuyormuş gibi yaptım. Ama daha önceden dersime çalışıp 3 gazete okumuş olduğum için sadece özel isimleri takip etmek suretiyle haberleri biraz anladım bile diyebilirim. Yok diyemem aslında...

Sırasıyla Kanada, Türkiye ve Ukrayna yolcularının bekleme noktalarında yarımşar saat oturdum. Sosyal gözlem yapmaya çalıştım, yapamadım, olmadı. Ben de fizyolojik gözlem yaptım. En iyi Ukrayna yolcularının beklediği yerde uyunuyor. Kanadalıların beklediği yer ise çok gürültülü...

Son 1 sene içinde oynayıp da veritabanıma kaydettiğim en sevdiğim satranç oyunlarını inceleme fırsatı buldum. (Henüz 24 taneler.) İkisi hariç hepsini ben kazanıyorum, o ikisi de berabere bitiyor. Demek ki kaybettiğim oyunlar için de pek sevdiğim yok, hatta hiç yok. Oyun güzelliği falan hikaye mi yoksa benim için? Bunun üstünde düşünmem lazım.

Neredeyse 12 saat daha yolum var. Ben burada alakasız bir yerde oturmuş bunu yazıyorum. Üstelik şimdi yayınlayamayacağımda. Çünkü burada Vodafone’un wireless'ı var, ama bende onun aboneliği yok. Az önce bir abi de aynı şeyden bana dert yanıyordu, onda Verizone aboneliği varmış ama nafile tabi. Keşke bu işin de roaming gibi bir çözümü olsa. (Bu paragrafta vermiş olduğum tüm kurum isimlerini birbirine karıştırmış olabilir ama işte öyle bir şey…)

Bir ara Türkiye'den 10 dakikalık aralıklar ile telefonlar alıyordum. Turkcell'de fırsattan istifade bana giydiriyordu. 2.4 TL/dak. roaming ücreti mi olur be! Ben vazgeçtim bu wireless roaming işinden, hiç olmasın daha iyi. Buradan huzurlarınızda O2 ve TurkCell'e teasüflerimi iletmek istiyorum.

Sanırım şimdilik bu kadar. Umarım uçak boş olur da rahat rahat yolumuza gideriz temennileri ile hepinize hoşçakalın diyorum.

Münih 14:24 – 27 Eylül

Salı, Eylül 12, 2006

Aaarrrgh... Faz Farkı

Sabahın 4:30'undan bildiriyorum. Bu daha bir şey değil kalktığımda saat 3'e 10 vardı. Resmen buradaki hayatla aramda faz farkı var. Yanlış yerde yanlış zaman diliminde yaşıyorum...

Saçma uyku düzenimin yol yorgunluğu olduğunu düşünenler var. Öyle değil. 2-3 gün içinde düzelmeyi umuyorum ama...

En kötüsü de Sabah (bünyeme göre) akşam yemeği yemem. (Bunun tam tersi akşam için de geçerli tabi.) Kolay değil aslında 5*pi/6 geriden takip ediyorum her şeyi. Bu vücut saati falan ne enteresan şey gerçekten, insanın aklı almıyor...

Neyse, siz buradakilere iyi uykular şimdilik. Siz kalkınca görüşürüz artık. Hoşçakalın.

Pazartesi, Eylül 11, 2006

Hala yoldayım...

Merhaba,

Bu blog yazısını nereden yazdığım konusunda bir fikrim yok. Avrupa'nın üzerinde bir yerdeyim. Saat alıştığım yerel saatle 11:31, ama üzerinden geçtiğim yerlerin yerel saatiyle tahminim akşam 8 buçuk civarı.

Bilgisayarımın kalan pil süresi ile sınırlı bir durumda olduğum için elimden geldiğince çabuk yazmaya çalışacağım.

Arkamda etraftaki bütün çocuklara sus demekle meşgul ancak onların hepsinin toplamından daha fazla gürültü yapan bir kadın. Üstelik herkese elindeki bagajları taşıtmaya çalışıyor. O da yetmezmişim gibi az önce yüz metreden belli bir erkek çocuğu için, sadece adı Elvan diye, dedesine oğlan mı diye sordu. Dedesi de "Benim de adım Elvan, ondan adına Elvan koydular..." diye açıklamaya başladı. Komik oldu, ama kabul etmeliyim kadın iyi toparladı durumu... Şikayet dilekçesi tadında bir yazı yazmak istemiyorum ama şunu da eklemeden geçmek istemiyorum. Uçak havalanırken, ayağa kalkıp boş pet şişe aramaya kalkarak bütün kabin ekibini paniklerden paniklere sürüklemeyi de başardı. (Boş şişeyi Elvan'ın küçük tuvaleti için arıyormuş, son olaydan sonra pek sahiplendi çocuğu. Halbuki yanında annesi, daha da ilginci uçakta tuvalet var!)

Bu uçak, ilk bindiğim uçağa göre daha küçük ama enteresandır koltuklar falan daha bir rahat, daha bir geniş. Ama öbür uçakta bir business class vardı , dillere destan. O ne konfor. Bu zavallı uçakta her üçlü koltuğun ortasındakini iptal etmek suretiyle business class oluşturmuşlar. Ama komik olan uçak boş. Benim yanımdaki iki koltukta boş, yayılmış vaziyetteyim. O zaman benim ki first class olsa gerek :)

Az önce felaket uykum vardı ama gitgide açılmaya başladı. Ne de olsa Pazar sabahı oldu benim için, artık uyanma vaktim geldi. Bakalım bu hikayeye bizim evdekiler ne kadar inanacaklar. Bugün, bunu çok sık tekrar eder oldum ama zavallı bedenim demekten kendimi alamıyorum sayın seyirciler.

Lufthansa'nın Türkiye uçuşlarındaki Türkçe anons bir kez daha saçmaladı. 1980'den kalma bozuk kasete mi kaydetmişler nedir? Bant falan kopuyor sanki, acayip sesler çıkıyor sonra kayıt ortada bir yerde duruyor. Bir ileri/geri sarma sesi sonrasında ses kaldığı yerden devam ediyor. Hayır, bence problem değil de o bant kopma ses efektinin çıktığı anda bazı yolcular ortalığa "N'oluyoruz? Motorlar mı patladı acep, yoksa kanat mı koptu?" tadında bakışlar atarak panik moduna geçiyorlar.

Evet, bu yazımı da bağlantı sorunları nedeniyle yazdıktan sonra yayınlayacağım. Ama, önemli değil en fazla 1 gün gecikme olur.

Avrupa'nın üzerinde 20 dak. ilerde başka bir yerde 8-10 bin feet yükseklikten hoşçakalın. Ankara'da buluşmak üzere...

PS: Laptop'un hakkını yemişim daktilo olarak kullanınca, epey dayanıyor!

Münih 10 Eylül - 18:42

Merhaba,

Bu blog yazısını şu anda transit geçmekte olduğum "Münşen" den yazıyorum. Her ne kadar internet bağlantı problemlerimden dolayı eve döndükten sonra yayınlayacak olsam da, ...

Yaklaşık on bir buçuk saatlik bir yolcuğun sonunda, ortalama birine göre oldukça dinç sayılırım. Ekonomi sınıfı sendromu yaşamadım pek, oram buram da tutulmadı. Lufthansa servisinden de çoğu zaman olduğu gibi memnun kaldım diyebilirim. Ancak, uçak bir felaketti. Oturduğum koltuk her nedense bir türlü arkaya yaslanmıyordu. Yanımdaki yolcu için de geçerliydi bu. Son dakikada ortama gelen herkes gibi ortanın ortasına mahkumdum ve dahili televizyon/radyo yayını uzun bir süre çalışmadı. Çok dertliyim arkadaşlar bilemezsiniz, Donald Duck gibi süper yeni bir yayını sessiz izlemek zorunda kaldım. Lufthansa neden adam gibi bir şeyler yayınlamıyor acaba? Şehirlerarası otobüslerde bile her türlü VCD eserini izlemiş benim için hoş değil tabi ki bunlar.

Az kalsın gelişim son dakikada 1 gün erteleniyordu. Overbook edilmiş uçak sendromu. Bir gün geç gelip zengin olabilirdim. Ama, sağduyum E. soğukkanlılığını koruyarak benim işimi benim yerime halletti. Zaten haydan gelen huya gider dedim ben de geçtim bu meseleyi, pek üstünde durmadım.

Lufthansa'nın, THY'den ödünç aldığı içeriyi erkek kabin görevlisi dolduralım mantığını da kınadığımı belirtmek istiyorum...

Jet-lag beklediğim gibi oldum sanırsam. Daha kesin bir şey söyleyecek durumda değilim aslında ama galiba oluyorum. Karşımızda Münih yerel saati 7:10 yazarken bize akşam yemeği veren, Münih yerel saati 16:30 gibi de sabah kahvaltısı dağıtan arkadaşlar da işin tuzu biberi oldu. Doğuya doğru bir zaman dilimi daha geçmem gerekiyor hala. Bünyeme sabır diliyorum, başka bir şey değil.

Cep telefonları, ve diz üstü bilgisayarlar hakkında da son yorumlarımı eklemek istiyorum. Bu diz üstü bilgisayarlara boşuna pil koyduklarını düşünüyorum artık. Sadece ağırlık... Bir sene kullandıktan sonra aleti, 45 dakika pil ömrüne mahkumsunuz. Bence biz bunlardan pili direk çıkarıp atalım, yerine dahili adaptör koyalım. Böylece hem ağırlığı azaltmış oluruz hem de taşıdığımız parça sayısını azaltmış oluruz. Adına da Compact Desktop Replacement falan diyebiliriz. Bu son cümlemden sonra isim önermekte iyi olmadığımın farkına vardım. Ama fikir yine de güzel...

Cep telefonlarından da şikayetçiyim. Dünyanın çeşitli yerlerinden alınmış, envai sayıda SIM kartım var. Ama rasgele bir yere gittiğimde telefon edip edememem hala tesadüflere bağlı. Geçen sene Frankfurt’ta çalışan Turkcell hattım, burada inat etmeye başladı. Diğer hatlarımın burada roaming anlaşması olduğundan bile şüpheliyim. Ne diyeyim... Teşekkürler(!)

Sanırım yazacak başka bir şeyim yok. Ankara'ya geldiğimde beni arayıp soran herkesle görüşmek üzere, hoşçakalın.

10 Eylül, 18:42 Münih. 19:42 Ankara 09:42 SF

PS : Sağol E., hem sağduyulu davrandığın hem de beni yolcu ettiğin için.

PPS : Şimdi pistteki uçaklara bakıyorum da, hepsinin 2 motoru var. Ya daha 3 saat yolumuz var… Hani tekniğinden falan anlamam da keşke 4 tane olsalardı, bizim de içimiz rahat etseydi…

Cumartesi, Eylül 09, 2006

Haftaya, buluşalım haftaya...

Merhaba,

Önce güzel bir haberim var onu vereyim. Ankara’ya geliyorum! Bu aynı zamanda benim için yorucu bir yolculuk, jet-lag vs. demek olsa da yine de güzel olacağından eminim. Umarım Ankara’daki sevdiğim insanların hepsiyle kısa da olsa görüşme fırsatım olur…

Hazır bu noktaya gelmişken, geride kalan neredeyse bir yılın kısa özetini geçmeyi planlıyordum ama vazgeçtim. Benim için çok hızlı kazanılmış ve güzel bir tecrübe ama anlatarak aktarabileceğim bir şey olduğundan yada benim yeterince iyi anlatabilecek kadar yetenekli olduğumdan şüpheliyim.

Önümüzdeki iki hafta içinde hiç yazı yazamayabilirim, yada inanılmaz derecede çok yazı yazabilirim. ??? Saçma mı geldi? Değil aslında. Yazı yazamayacak kadar çok yoğun olacağımdan eminim ama geceleri -en azından ilk 3 gün için- uyumakta zorluk çekeceğimden de eminim. O zaman Ahmet için gelsin “Örtün, üstüme örtün serin karanlıları.” …

Hoşçakalın, …

Sanırım bu sefer buraya olmadı bu. Bu defa ayrılmıyoruz, bekleyin geliyorum : ) O halde,

Hoşbulduk!

Hamiş : Beni tanımayıp da, bu geyiğimi çekmek zorunda kalan herkesten özür dilerim. Biraz daha vaktim olduğunda daha genel içerikli yazılar yazmayı öğrenirim diye umuyorum.

HamHamiş : Bu yazıyı bavul toplama işimin ortasında yazıyorum. Sanırsam apartmanda birileri yemek yaktı yine, ve apartmanın yangın alarmı felaket şekilde ötmeye başladı. Yangından değil, gürültüden evden kaçtım ve kendimi en yakın bilgisayar labına attım. Bu da bir iMac’den Türkçe karakter kullanarak yazdığım ilk yazı olmuş oldu böylece.