Cumartesi, Aralık 24, 2005

Noel Arifesi(!)

Hayatımın ilk Noel'ini görmeme şurada 1 gün kaldı. Gerçekten çok merak ediyorum nasıl bir şey olduğunu. Bizim bayramlar gibi midir acaba? Sanmıyorum pek. Gerçi pek de gözlemleme fırsatım olmayacak gibi.

Ama yine de merak ediyorum işte. Daha önce kimse Noel'imi kutlamamıştı, ben de kimseninkini kutlamamıştım. Türkçe'si nedir ki zaten bunun. ("Noel'iniz mübarek olsun!" değildir herhalde :) ) Bakalım nasıl olacak. Merak işte.

Bir de "Geçmiş Noel'iniz kutlu olsun" olayı var mı acaba. Bizim bayramlarda oluyor ama acaba...

Eğer ilginç bir şeyler görürsem burada yazmayı planlıyorum. Eğer yazmazsam bilin ki "Noel gelmiş neyime"...

Hoşçakalın, sağlıcakla kalın.

Unutamıyorum

Unutmak istiyorum. Eski güzel günleri ve herşeyi.

Hatırlamak sadece acı veriyor. Yeni başlangıçlar zamanı artık.

Sık sık aklıma gelenleri konuşamıyorum, konuşmak yoruyor.
Bir şeyler oluyor, ne konuşabiliyorum ne de konuşmak istiyorum.

Unutmak istiyorum. Unuttuğumu bile unutmak istiyorum.
Hiç olmamış, yaşanmamış olsun istiyorum.
Neyi istediğimi bile unutmam gerek.

Nasıl unutulduğunu bilmiyorum ahh bir öğrensem. Sonra sadece unutmak yeter.

Birileri bana bir şeyler soruyor.
Bir kaç silüet var zihnimde - pus içinde -, görüyorum.
Onların da dumanların içinde kaybolması tek isteğim.
Tüm soru(n)ları da yanlarında götürseler keşke.

Artık sorular değil, cevaplar istiyorum..
Şurdan başlayabiliriz mesela:
Neyin bedelini ödüyorum?

PS: Yorum lütfen. Şimdiden teşekkürler. :)

Çarşamba, Aralık 21, 2005

İrem - Hayal Et Sevgilim ve Şarkının Hayaleti :)

Bu başlığın altına ne yazsam durumu kurtarmaz sanırım. Ama durum özetle şu, vakti zamanında şöyle bir yazı yazmıştım Ne Dinliyorum ? : "Hayalet Sevgilim" . Bir kaç gün önce değişik bir şeyler oldu (temel olarak Google'ın bot'u bu sayfalara uğradı), ve resmen site patladı.

Ben neredeyse iki yıldır bu site belli başlı anahtar kelimelere cevap versin diye uğraşayım ve zor bela bir noktaya getireyim bu siteyi (Daha tam başarılı olduğum da söylenemez.) Ama enteresan bir şekilde -ben hiç bir şey yapmadan - Google'da "hayalet sevgilim" aramasını gerçekleştirince bu site ilk sayfalarda çıksın. Anlamak mümkün değil.

Bunun ikinci "zevk" vakası olduğu da söylenemez. (İlgili yazı için bkz. Zevk Üzerine - 2 ) Ayda ortalama 10-20 arası zevk ve benzeri kelimeler ile bu siteye gelen varken, Sadece 3 gün içinde 100 den fazla kişi "İrem", "Hayal Et Sevgilim", "Hayalet Sevgilim" vs. aramalarla bu siteye geldi.

Ben de şarkının efsanelerine uygun bir şekilde kendimce bir hikaye yazıyorum. Bu hayalet konumuna geçen kişi bir şekilde yeniden dünyaya Google'ın spider bot'u olarak gelmiş. Web'de takılırken benim siteyi çok beğenmiş, ve sonrası malum...(Saçmalamaktan resmen zevk almaya başladım, sonum hayır olur umarım :))

Bu durumdan 3 ders çıkarıyorum.
  1. İrem hakkında bir yazı yazdım, sitenin Google görünümü alakasız bir yöne kaydı, şimdi aynı konuda ikinci yazıyı yazıyorum. Demek ki ders almamışım.
  2. "Ne Dinliyorum?" adı altında arasıra yazılar yayınlayıp, aralara istediğim kelimeleri sıkıştırırsam belki onları aratmak suretiyle de bu siteyi bulmak kolay olur.
  3. Google aramalarımızda alakasız sayfaları ilk başlarda sıralamak üzere optimize edilmiş olabilir.
  4. (Bonus! ders) Bu siteye aramak suretiyle gelenlerin aslında hiç biri bu site ile ilgili değil. Ama yine de buraya birilerinin gelmesi beni mutlu ediyor. Ders olmadı ama neyse...

Pazartesi, Aralık 19, 2005

Neşe, keder hepsi geçer...

Ya zamanın olmaz, yada paran.
Fırsatın olduğunda, enerjin olmaz.
Gençken fırsatın olmaz.
Evin olduğunda işin bitmez, işin bittiğinde evin olmaz.
Mutluysan tatminkarsındır. Tatminkarsan başarılı olamazsın.
Başarılıysan mutlu değilsindir.
Safsan, insanları tanıyamazsın. İnsanları tanırsan saf kalamazsın.
Basit yaşarsan karmaşayı özlersin.
Karmaşanın göbeğindeysen basitliği ararsın.
...


Hayat değil sanki trade-off curve'u. Bir şeyi tutayım derken öbürünü bırakmak zorunda kalıyorsun. En iyisi her şeye bir ne-kadar-istiyorum katsayısı atayıp, ondan sonra mümkünse global (hadi olmadı local) bir least-squares sonuç için sistemi çözmek. Ya da biri çözse de hepimizin eline bir formül tutuştursa.

Son söylediklerimin ne kadar anlamsız olduğunun ben de farkındayım. Hayat matematiksel bir sistem değil, biz de input değiliz. Ama, kesin olan bir şey var, o da aynı anda her şeyi kendimiz için optimum en iyi noktaya getirmemizin imkansızlığı.

Hayatı parça parça ele alıp, önce bunu yapayım sonra şunu yapayım demek anlamsız. Her şeyi aynı anda yaşıyoruz sonuçta. İsteklerimizi birbirinden bağımsız ve ayrı olarak düşünmek imkansız. Her şeyi bir şekilde aynı anda yaşamalıyız. Bunun yolu da... Bunun yolunu ben de bilmiyorum ki yazayım. Ama herkes için tek bir yol olmayacağı da açık (different initial conditions :) ) .

O halde kendim dahil herkese bu yolda kolay gelsin demekten başka bir şey geliyor elimden...

Kolay gelsin!

İlgili : Bu şiir (ve devamındaki yazı ilginizi çekebilir) "Basit Yaşamak" (Düş Hekimi - Yalçın Ergir). Aslında ilginizi çekmeyedebilir (i.e. ben saçma buldum) ama ilgilidir ne de olsa deyip, içeriği zenginleştirmek adına buraya bir bağlantı koydum. Kafanıza göre takılın artık :). (NOT:Bağlantı içeriğini 19 Aralık 2005 tarihinde kontrol ettim. Bu site veya içeriği ile hiç bir ilişkim yoktur.)

PS: Bu yazının -tekrar okumaya gerek bile duymadan- -başlığından son notuna kadar- ne kadar kötü bir yazı olduğunun farkındayım. Onun için anlamaya çalışmak beyhude çaba olabilir. Bu seferlik kusura bakmayın lütfen.

Cuma, Aralık 16, 2005

For Non-Turkish Readers of This Blog

Dear Reader,

Although more than 80% of the visitors of this blog are from outside of Turkey, these pages are in Turkish. Why? Because, I am writing these blog for expressing my emotions, feelings etc. Since my native language is Turkish, best I can do this expression thing in Turkish.

Interesting thing is that, the reason I am writing here is forcing me to write in Turkish. This blog has more non-Turkish readers than Turkish readers. (This is a cause). And this new cause is becoming a (strong) reason for me to write in English, to keep my readers (you! :) ).

Another reason for me to keep writing is, keeping in touch with my friends. (Good guess! Most of my friends are from Turkey...) There is also a little change in my friends spectrum, in the last 3-4 months. Now, I have some international friends. So, this is another (not-that-strong) reason for me to write in English.

Maybe I will also write some posts in other languages. German, Spanish, Latin... just kidding :)

I am really not sure, but maybe in the near future I will increase the content in English in these pages. So keep checking these pages for updates.

Hope to see you soon. :)

Son Final de Bitti

"Son Finalimi" de bitirdim. Artık bu quarter bitti sayılır. Ben de ise hiç "ooo herşey bitti artık havası yok". Death Star'ı yok etmiş, ama daha yapılacaklar listesinde sonsuz elemanları olan Rebel'ler gibiyim... Bu benzetmeyi de yaptıktan sonra artık mutlu mutlu yazıma devam edebilirim.

Az önce finalleri bitirmenin şerefine "Rocky - I" final sahnesini izledim. :) İçimden "Adriaaan" diye bağırmak geliyor. Çok hızlı bir şekilde rehavetden çıkıp çalışma ortamıma ("doğal ortamım" :) ) dönmem lazım. Finaller bitmiş olabilir ama Sınavların Sınavı beni bekliyor...[Burada, lütfen içinizden Terminatör müziği yapın. i.e. du duf! duf. du duf!]

Bekliyorum...

Beklemekten sıkıldım. Sıkılmaktan usandım. Usanmak beni yıprattı. Yıpranmaktan yoruldum. Dinlenmeyi bekledim ama, ... Beklemekten sıkıldım.

Başlamasını beklerim, bittiğini görebilmek için. Bittiğini beklerim, başlamasını görebilmek için.

Beklemek bir kısır döngü. Bekledikçe yoruluyorum, bitmek bilmez bir şey bu. En iyisi beklemeyi, geçmişi ve geleceği bir kenera atmak. Şu andan daha gerçek ne olabilir ki? Onu da bekleyerek rezil etmemek en iyisi.

Ne Beklerim? Ben Beklerim. E-mail beklerim, bir yanıt beklerim. Gündüzü ve geceyi ayrı ayrı beklerim. Sonra birini beklerim. Kimi beklediğimi bilmem ama yine de beklerim. Güzel günleri beklerim, o da olmadı bir mucize beklerim. Velhasıl ben beklerim. Böyle giderse, ben şu anı yaşamayı öğrenene kadar daha çok beklerim.

Salı, Aralık 13, 2005

Sınav Yapmak İçin "Ehliyet" Gereksin

Ön not: Bu yazı henüz tasarım aşamasındadır, ve belki de bu basamaktan öteye hiç bir zaman geçemeyecektir. Tek taraflı bir yaklaşımı da fazlasıyla içermesi muhtemeldir. Biraz görüşlere kapalı ve önyargılı okumanız tavsiye olunur :) .

Farkındayım biraz, fantastik bir proje oldu ama aynen böyle düşünüyorum. Herkes sınav yapabilecek yeterlilikte olmayabilir. Eğitim sistemindeki insanlarından bunun farkına varıp isteyen hocaları (okuluna göre öğretmenleri) değerlendirip bir sınav ehliyeti vermesi gerekir.

Sınav yapan insanların yapmaması gerekenler - bana göre - şunlar
  1. Sınav öğrencinin, ders içeriğini ne kadar iyi anlamış/öğrenmiş olduğu hariç bir şeyi ölçmemeli. Örnek olarak
    • Sınav öğrencinin fiziksel dayanıklılık, zeka seviyesi gibi ders/konu ile direk ilgisi olmayan özelliklerini ölçmemeli.
    • Sınav, sınav süresi özellikle kısa tutularak, öğrencilerin zaman baskısı altında hata yapmasını amaçlamamalı.
    • Sınav süresi uzun olduğunda ise, zorluk seviyesi daha önce görülmemiş seviyelere getirilip, "Zamanda verdik, yine bir şey yapamıyorsunun :))))" tadında bir sınav yapılmamalı.

  2. Sınav, sadece hoca, kısa soru yazmayı istemediği/bilmediği için take-home olmamalı. Dersin konu kapsamı nedeniyle, take-home olması gereken sınavlar ise 1 geceye sıkışmamalı, sınav içeriğine göre en az 2 gün olmalı.
  3. Take home sınavların, öğrenciyi dürüstlük/etik ve arkadaşları arasında sıkıştırdığı bir gerçek. Hem take-home sınav yapıp hem de etkileşimleri azaltmak amacı ile öğrencilere eziyet edecek tipte sınavdan kaçınılmalı.
  4. Her şey açık sınav olmamalı. Zaten bu tip sınavlar süre itibari ile, her şey açık ama bakacak kadar vakit yok tarzı düzenleniyor genelde. Bazı durumlarda sınav gerçek anlamda çok fazla formül vs. şeyin ezbere bilinmesini gerektiriyor olabilir. Bu durumda cheat paper serbest olmalı. Ancak bu öğrencinin alehine/ zaman kaybettirici olarak tasarlanmamalı. Benim önerim:
    Hoca, sınavdan önce "yeterince kapsamlı" bir cheat paper hazırlayıp öğrencilere dağıtsın. Ayrıca isteyen öğrenciler kendi yazdıkları cheat paperlarını da ek olarak getirebilsinler.
  5. Sınav, öğrencinin daha önce benzeri görmediğini bir soru içerebilir, ancak daha önce benzerini görmediği bir kavram içermemelidir.
  6. Sınav adil olmalıdır. Bu pek çok şeyi içerir. Bir kısmı şunlar olabilir:
    • Sınav esnasında sınavın süresini uzatmak, yada sınav değerlendirilirken, soruları ilan edilenden puanlamadan farklı puanlamak, sınavın adilliğine aykırıdır.
    • Sınavdaki her sorunun (ve her şıkkının) puanı tam olarak yazılmalıdır.
    • Sınav içerik olarak tek bir küçük konu üzerine kurulmuş olmamalıdır. Olabildiğince dersin tüm konularını ağırlıkları oranınca kapsamalıdır.

Be liste geliştirilebilir/genişletilebilir. Ama önemli olan bu listenin özünde yatan fikirdir. Hemen sadede gelmek istiyorum. Bence, sadece bu öze uygun davranan hocalar sınav yapmaya yetkili olmalıdır. Aksi durumda öğrenciler arasında haksız rekabet oluşturup, öğrenciler üzerinden çeşitli baskılar oluşturup gereksiz yere öğrencilerin yıpratılması söz konusudur.

Hoşçakalın. Sağlıcakla kalın :)

PS: Bu yazı uzun yıllar süren öğrencilik hayatımda boyunca parça parça düşündüğüm şeylerden oluşmaktadır. Ancak bu kadar dağınık bir düşünce topluluğunu kısa zamanda tek bir yazı haline getirmenin zor olduğu da bir gerçek. Onun için eksik/yanlış bilgiler/fikirler içerebilir. Ama her zaman değişmeye (ve yazımı değiştirmeye) açık olduğumu belirtmeliyim. Mealen : Doğru sınav nasıl olmalıdır, aslında daha uzun ve kapsamlı bir konu ancak benim toparlayabildiklerimi bu kadar.

PS2: Direk alakalı olmamakla birlikte, şu bağlantıya gözatmayı da düşünebilirsiniz:

http://www.ee.bilkent.edu.tr/~haldun/young/teachmanifesto.ps
( PS dosyalarini acamiyorsaniz ayni dosyanın metin olarak Google cache'ini okumayi deneyebilirsiniz.)

Perşembe, Aralık 08, 2005

Inbox (3 New Finals) :(

Başlığın yeterince açıklayıcı olduğunu düşünüyorum. Süper Kaos Haftası'nın artık kıyısındayım. Ne anlatmaya çalıştığımı bilen bilir, bilmeyenlere - üzgünüm ama - anlatabilecek kadar yetenekli bir dil ustası olmadığım ise kesin sayılır.

Üstelik dağılımları da hiç de lehime sayılmaz. 24 Hour Take Home Final Exam ile başlayan dönemden başka ne beklenebilirki.

Yani, üzgünüm ama bu aralar pek bir şey yazabileceğimi maalesef zannetmiyorum. Tabi arada iyice psikopata bağlamazsam.

İşin daha da kötüsü, normalde finali biten insanlar için tatil başlar. En azından bu seferlik bu benim için geçerli bir durum değil. Zavallı ben...

Ben yokken çok sıkılacağınızdan olduğum için size oyalanabileceğiniz bir kaç adres bırakıyorum, buyrun takılın.

UYARI: Bu linkerin içeriği ilginizi çekebilir yada çekmeyebilir. Baştan uyarayım, sonradan beni suçlamayın. Bağlantıların içeriğini 7/12/2005 tarihi itibari ile kontrol ettim, içerikleri genel anlamda herkese uygun. Bağlantıların içeriğinden benim sorumlu olmadığımı ve bu siteler ile hiç bir ilişki içerisinde olmadığımı hatırlatmak isterim. Bu kadar uyarıdan sonra da "İyi gezintiler" dilerim. Sonunda...

Hoşçakalın, sağlıcakla kalın...


Cuma, Aralık 02, 2005

Makarna Faciası :(

Az önce her kendi başına yemek yapmak isteyen beceriksiz insanın korkulu rüyası olabilecek şeylerden biri başıma geldi.

Makarnanın fazla suyunu süzeyim derken, makarnayı lavaboya boşalttım. Süzmek derken, tencerenin kapağını kapatıp aradan fazla suyu akıtmaktan bahsediyorum. Ne demek istediğimi bilen bilir. (Hayır, makarna süzgecimiz yok...Zaten bir ton bir şeyimiz daha yok...Buraya eğer vermek isteseydim, günün mesajı gelecekti ama o bile yok!)

Neyse ki, bu durumun kısa süreli aç kalmak dışındaki ikincil yan etkilerinden (Kim temizleyecek lavaboyu?) yırttık. Yaşa, varol çöp öğütücü diyorum, başka da bir şey demiyorum.

Şimdi gidip, az önce ( ne kadar önce ? ) koyduğum 2. makarna ile ilgilensem iyi olacak, o da dibine falan tutarsa gerçekten kötü olur. (Hayır, aç kalmam. Çok fesatsın. Daha pek çok paket makarna var evde...[iğrenç gülme efetki buraya])

Sağlıcaklı kalın, yemek yaparken de dikkati elden bırakmayın!